ruh kirlendikçe göze batan farklılıklar

228 40 145
                                    

aynadaki yansımasına ağlamaktan kızaran gözleriyle baktı seungmin. yanaklarında kuruyan göz yaşlarının izlediği yollar vardı. birbirine girmiş saçlarına benziyordu. göz bebeklerinde de saçlarının karmaşıklığına benzer bir boşluk görebilirdiniz. hani daha çok vazgeçmişliğin yarattığı, belki de bir şeylerin farkına varılması sonucundaki boşluk vardır ya? evet evet! tam da ondandı işte. kollarında da geçen senelerden kalan çizikler vardı. seungmin onlara bakmaya korkardı normalde, açık etmezdi en yakıcı günlerde bile. şimdiyse ayırmıyordu gözlerini kollarından. kim bilir neler kusmuştu o çiziklerden yaralı oğlan.

ne kadar da acınası gözüküyorsun seungmin. bedenin de ruhunun bir yansıması olmuş sanki, kusurlarla dolu.

kusurlar. nedir kusurlar?

seungmin'e göre kusurlar, ruhu kirlendikçe göze batan farklılıklarıydı.

aslında, kim belirlemiş ki olması gerekeni? kim belirlemiş de insanlar karşıma geçip bedenimde kusur buluyor?

yanlış seungmin, yanlış düşünüyorsun. bedeninde kusur bulan sensin.

başını iki yana salladı. ben bedenime bakamıyorum bile, diye düşündü. bedenime bakamıyorken nasıl bulacağım kusurlarımı?

yanlış seungmin, senin kusur bulduğun bedenin değil; senin kusur bulduğun ruhun, kişiliğin, yaşanmışlıkların. seni sen yapan her ayrıntı.

seni sen yapan her ayrıntı da ne demekti? seungmin seungmin olmaktan çıkmıştı çoktan beri. beynindeki fırtınanın esintisiyle savrulmuştu oradan oraya. yalan değil, aramıştı seungmin benliğini çok uzaklara gittiğini bilse de. başıboş kalsın istememişti bedeninin. belki kaybolmasından korkmuştu ruhunun belki kusurlarını tekrar kapatması için ihtiyacı olanın bu olduğunu düşünüyordu. belki de başının içindeki sesleri susturmanın tek yolu bu olduğu içindi. kendi de bilmiyordu.

belki, belki, belki.

sahi seungmin, ne biliyorsun ki sen?

komik gelecek ama, bildiği tek şey hiçbir şey bilmediğiydi. şaşırtıcı bir şekilde çekinmiyordu yüzleşmeye fakat şimdi de gerçekler kaçıyordu ondan.

yanlış seungmin. gerçekler kaçmaz, her zaman gözünün önündedir.

madem gözünün önündeydi, neden göremiyordu? neden hala bir sonuç yoktu?

körsün seungmin. yalanların gözünü kör etmiş.

inanacağı başka yalan kalmış mıydı ki?

kaldıysa napacaksın? tutunacak mısın bir yalana daha? tekrar düşeceğinin farkındayken yapacak mısın bunu?

aptalsın seungmin. yaşayacak gücün kalmadı, sense hala korkuyorsun gerçeklerin kurtarıcın olmasından.

yanaklarındaki kurumuş yolların canını acıtmasına izin vererek koca bir kahkaha patlattı seungmin. gerçekler mi kurtarıcısı olacaktı yani? hiçbir işe yaramayan, insanın yüzüne vuruldukça canından eksilten gerçekler onun kurtarıcısı olacaktı öyle mi? alaylı bir sırıtış yüzünde yer edinmişti şimdi. ayrıca, kurtarıcı ne saçma bir kelimeydi canım? şu dakikadan sonra hiçbir şey kurtaramazdı seungmin'i.

sanki izin vereceksin de, gelmiş hiçbir şey kurtaramaz diyorsun. sen bağımlı olmuşsun bu bataklığa seungmin, elini uzatanı geriye itiyorsun.

bak bu daha komikti işte. hatta öyle komikti ki, seungmin yaklaşık 5 dakika boyunca kahkaha atmıştı. durduğundaysa karnı ağrıyor ve boğazı yanıyordu, öyle komikti yani.

komikti çünkü kimse ona elini falan uzatmamıştı. o her zaman yalnızdı, yalnız bırakılmıştı. güvendiği ne varsa yakıp yıkmıştı seungmin'i. iz bırakmadan da terk etmemişlerdi biliyor musunuz? ne kadar yazık. şimdi çıplak gözle bakıldığında anlaşılmaz o izler fakat incelerseniz hassas uzuvlarındaki tüm detayları, görebilirsiniz üstüne yapışmış acılarını.
aslında, dursana biraz! yaraları bulmak bunca uğraş gerekli midir ki? sarmak isteyen bulur zaten öyle değil mi? görmek isteyen de görür. öyle, öyle fakat kimse seungmin'i görmek istememişti işte. sorun da buydu ya, güldüğü de buydu.

ben de sana gülüyorum seungmin. hala arkandakilerin farkında değilsin ya, ben de sana gülüyorum.

istemsizce ağzından kaçtı, ben de kendime gülüyorum. neyse ki sessizce söylemişti de ulaşmamıştı kulaklarına.

kulaklarına ulaşmasa ne yazar? birazcık derine inince neler hissettiğini ikimiz de bilmiyoruz sanki.

bilmiyordu. derine inmemişti.

kendini kandırmaya devam et.

hayır, kendini kandırmıyordu. o hiçbir zaman derine inmemişti. çünkü derine indiğinde çıkamayacağının farkındaydı. tamam, belki bu kendini kandırmak olarak anlaşılabilirdi ama gayet bilinçliydi seungmin. bahsettiği bataklığın çıkışı yoktu belki ama dibe batmaya da hazır değildi.

yani öyle düşünüyordu, şimdiye kadar.

ne o, başına darbe falan mı aldın da bu kadar açık konuşuyorsun kendine?

öyle olmasını dilerdi. kalbine aldığı darbelerin başından olmasını dilerdi. hafızası silinirdi bir ihtimal. olanları unuturdu ve yeni bir sayfa açardı kendine. tekrardan doğardı hayata. vay be, ne güzel olurdu değil mi? kulağa kesinlikle öyle geliyor fakat şunu unutuyor seungmin; hiç kimse hayata bir başına doğmak istemez. biri olsun da ona öğretsin ister, elinden tutsun da yürütsün ister çünkü bilmez hangi yolu takip edeceğini, yolun sonunun ne olacağını.

ah, elinden tutanın bildiğini mi sanıyorsunuz? çoğu zaman bildiğini sanar fakat hayır. bilmez. kimse bilmez, bilemez. bir düşün bak! neler çıkacak karşısına o yolda? iyiler, kötüler, aldatanlar, aldananlar. bir de karşısına çıkana ne yapacak elinden tuttuğun kişi? boyun mu eğecek yoksa karşı mı çıkacak? peki ya hangisi daha iyi? bilemezsin. o da bilemez.

inanın bana, seungmin de bilemedi.

yedi oğlan onu kurtarmaya koşarken de, su dolu küveti yoğun bir kırmızıya boyarken de.

seungmin, yine bilemedi.

aceleci sessizliği acı yakarışlar doldururken de, yüzündeki alaylı sırıtışın yerini soğuk bir ifadesizlik alırken de.

-

luvia, 2021

kusurlar, kim seungmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin