gecenin bi' vakti çalan telefonum yüzünden kalkmış, ayılmak için yüzümü buz gibi suyla yıkıyordum. lavoboda işim bitince tekrar odaya girdim. üzerimi değiştiriyor, aynı zamanda içimden küfürler ediyordum. baştan aşağı siyah olan kombinime, siyah botlarımıda ekleyerek tamamlamıştım. saçlarımı at kuyruğu yaparak, siyah şapkamı da takmıştım. Dış kapının anahtarını da cebime alarak caddeye çıktım. bu işi yapmak istemediğimi defalarca söylesem de ikna edememiştim. cadde boyu dalgınca yürümüş ve işi nasıl yapacağımı düşünmüştüm. caddenin sonunda Onat'ın arabasını gördüğümde adımlarım oraya doğru ilerledi. karşıdan karşıya geçmeden önce etrafıma bakmış ve arabanın önünden geçerek ön koltuğun kapısını açarak oturdum.
araba çalışır halde olduğu için direkt hareket etmiştik. bir yandan araba sürüyor, diğer yandanda önümdeki torpitoyu açarak içinden çıkardığı siyah maskeyi kucağıma bıraktı. anlamsız bakışlarla ona baktığımda;
''eğer görünürsen bir şekilde seni tanımamaları lazım, eğer tanınırlarsa hepimizi yakarsın, özellikle de kendini. hem haberi yaptıranın, hem de delilleri bulan kişinin Zahir bey olduğu anlaşılırsa biteriz.''
''madem bu kadar korkuyor, ne diye oraya gidiyoruz kı? bırakalım, eninde sonunda ortaya çıkarlar zaten. hem ne diye beni gönderiyor, onu da anlamış değilim ya. insan öz kızını tehlikeye atar mı? gerçi Zahir Kamar atmasa, biricik kardeşi atardı di mi?''
''korkmuyor, Efsun. sadece bir an önce yakalansın istiyor. hem seni göndermeyip de kimi gönderecek? içimizdeki en gözü kara sensin. aynı zamanda bu işlerde en iyi, gördük cevherlerini. babanın odasına gizlice girip bilgileri alan ben değildim ya. Zahir Kamar'ın odasına izinle şekilde bile girmek mümkün değildir. hem seni tehlikeye atmak benim de hoşuma gitmiyor. sakar olmasam, emin ol ben giderdim. ''
burun kıvırarak kafamı camdan tarafa çevirdim. maskeyi de takmıştım. yarım saatin sonunda orman gibi bir yola girmiştik. etraf oldukça karanlıktı, belli olmamak için arabanın ışığını da açmamıştık. arabayı durdurduğunda bakışlarım Onat'a dönmüştü. nereden çıkardığını bilmediğim kamerayı elime tutuşturdu. ''ağaçların arasından git ama dikkat et ses yapayım falan deme. kamerada flaş yok, çekerken de ses yapmıyor. paraya kıydım ve özellikle aldım onu. buna rağmen yakalanırsan, yuh be kızım derim. ben araba çalışır vaziyette bekliyorum. sakın yaklaşma, ağaçların arasından çekmeye çalış. bana bak, Efsun, sakın diyorum. seni oraya gönderdiğim için zaten kendime kızıyorum, daha da kendime kızmamı sağlayacak şey yapma. 15 dakikan var, oyalanma. 15 dakika geçti, ararım. eğer açmazsan dalarım o depoya. ''dediklerine sadece kafamı sallamıştım.
arabanın kapısını açarak çıkmış ve tam kapamamıştım. şapkamın uç kısmını biraz daha aşağı, maksemi de biraz daha yukarı çekmiştim. yalnızca gözlerim ortadaydı. arabayı akramda bırakarak, karanlığın içinden dikkatli şekilde yürümeye başladım. yavaş hareket ettiğim için çıkan tek ses ufak dalların kırılma sesiydi, onu da rüzgar duyulmasını engelliyordu zaten. dallar yüzünden zorlanıyordum yürürken, gözümü korumak için siper ettiğim ellerimi çiziyorlardı. soğuk havada elime temas eden şeylerden de nefret ederdim. harabe olmuş dev binayı, ya da depoyu gördüğümde geldiğimi anlamıştım. önünde durduğum dev ağacın arkasına gizlendim. kafamı hafif çıkartarak, görmeye çalıştım olanları. olduğumdan yerden hiçbir şey görünmüyordu, gözlerimle daha iyi bir yer aradım. en yakın duran arabayı gözüme kestirdim, Onat her ne kadar yaklaşma demiş olsa da, uzaktan geldiğime değmezdi. sessizce arabaya yaklaştım ve çömeldim. adamlar ön kısımdaydı, hemen hemen hepsi hem de. eğer binanın içine girebilirsem yakalanmazdım, hem büyük, hem de boştu. arabanın arka kısmına doğru ilerledim. bir elimde kamera vardı, diğer elimle ise arabadan destek alıyordum. arabaların yan yana dizilmiş olması şansımaydı, siyah giyinmiş olamamda bi' avantajdı. ışık sadece ön kısımdaydı ve ses yapmazsam ya da ışık tutmazsalar göremezlerdi. nefesimi tutarak, arabaların arkasından birer birer koşarak binaya girdim. gördüğüm büyük kolonun arkasına girerek nefesimin düzülmesi için bekledim. Onat'ın öğrettiği gibi, burnumdan nefes alıyor ağzımdam veriyordum.