iyi acı ;;

63 10 20
                                    

"Size sesleniyorum cümle insanlar! Ne olursa olsun dininiz, milliyetiniz; bırakın kavgayı, kini, garezi. Atın silahları ellerinizden. Tanrı bile yarattığına pişman, unuttuk sevmeyi, sevilmeyi, bir çaba ki tükenmek bilmez. Evrende kardeşçe yaşamak varken neden korkuyoruz birbirimizden?" -Jack LONDON

Soğuk, sert zeminde uzanan bir çocuk daha vardı büyük, ihtişamlı ve kasvetli sarayda. Lâkin onun hayatı farklıydı Prensin hayatından.
Kaderi, acımasızlığa ve kedere yazılmıştı. Adı ona, köle annesi ve savaşta kaybettiği, mezarı olmayan, bedeninden tek bir parça kaldığını dahi bilemediği babası tarafından verilmişti.

Mutlulardı. Annesi, gündelik temizlik için kasabalarındaki konağa çalışmaya giden bir hizmetçi, babasıysa fakirhânelerinin küçük tarlasında çalışan çiftçiydi. Zenginlik dünyalıktı onlar için. Kendi kazandıkları üç-beş frankla bile zor geçinirken her daim daha çok ihtiyacı olanlara verirlerdi.

Buna rağmen iyilikleri karşılık bulmamıştı.

Güzel ve minimal hayatlarını mahveden bir yaz günüydü. Annesi -Yioosa- o gün birkaç saatlik izne ayrılmış, eşiyle birlikte lapa hazırlıyorlardı. O sıralarda kapılarına dayanan, atlı askerlerin taciziyle apar topar götürüldü babası Robert. Savaşa. Ondan, Azrail'e kafa tutması istenmişti.
Öğle vakti olduğu için Jimin dışarıya oynamaya çıkmıştı. O zaman olmuştu olanlar. Jimin akşamleyin eve gediği vakit her şey değişmişti. Yioosa'nın askerlerin ayaklarına kapanması, göz yaşları içindeyken karnına yediği tekmeler, acı dolu yalnızlık haykırışları; günler ve günlerce oğlunu evde bırakıp meyhânelere gitmesine dönüşmüştü. Jimin ise hasırdan yapılan döşeğinde, saymayı bilmediği hâlde binlerce saniyeyi arkasında bırakmıştı gecelerce.
Ama yine de annesinin çektiği bu çileye mantık konduramıyordu. Sonuçta, onun dediğine göre, babasının geri gelmesi gerekiyordu.
Lâkin annesinin kendisine söyleyemedi o kahroluştan bi'haberdi.

Savaşa giden bir daha asla eve dönemezdi.

Yetim olmak. En büyük eksiklikti. Aynı, savaşların insan olmaktan nasibini almaması gibi.

Aradan geçen 2 yıl sonrasında cahil komşularının verdiği fikre güvenerek uzun yolculuğa çıktı ikisi. Bu ülkeden gidecek, anıları da arkalarında bırakıp istikbâlde mutlu olacaklardı. Yaşayacaklardı, belki bitecekti sefillikleri.

"Daha mutlu olacağız Jimin."

"Seni çok güçlü yapacağım."

"Artık ağlamayacaksın."

"Oyuncakların olacak."

Diyerek günlerce, haftalarca yürüdüler özgürlüğe. Tâ ki kaçakçıların ellerinden köle tüccârlarına düşene kadar.

Köle tüccârları tarafından İtalya'ya getirildikleri yıl, zaten olmayan metaliklerinin üzerine farklı kültürün saldırısı da eklenmişti.

Yine, hürlük bir rüya idi.  Belki de Tanrı onları hiç sevmemişti.

Köle pazarında, yanlarında ölen insanları uyuyor sanıyorken bi' de onların dibinde uyumak zorunda kaldığı günleri görmüştü Jimin. Annesinin göğsünden kafasını kaldırmak istemezken, açlıktan annesinin varla yok arasındaki elbisesini emdiği zamanlar olmuştu Jimin'in.

Tek eğlencesi, tutuldukları pazardan görülen karnavallarda yapılan mazzolatolar idi. Zaten tek görebildiği de o idi.
Onca kalabalık sadece bir adamın dünyadan bedenen silinişini seyreder daha sonrası kutlama yapar, kirlenirlerdi. Kendisinin yemeye imkânı olmadığı yiyecekleri insanlar birbirlerine coşkuyla fırlatır, genç-yaşlı herkes flörtleşirdi nazik at arabalarında. Adamlar pahalı redingotlarıyla ve kadınlar gösterişli elbiseleri, nadir takılarıyla.
Jimin orada olamasa bile bu infâzlardan duyduğu mesut heyecanını başka hiçbir yerde tadamamıştı.

Ve o yıllarda, küçük yaşta olmasına rağmen çok şey anlamıştı.

"Pain, thou art not an evil." (Acı, sen bir kötülük değilsin.)

Sonrasında ise kralın sağkolu tarafından uzun bir seçim süreci akabinde saraya getirilmişlerdi.

Hayatları bin kat daha zorlaşırken.

~~

Kelimeler kalbinize tercüme olsun, ♡

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 12, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

5th sonata | vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin