Hayat kimseye nazik davranmakla yükümlü değildir.
Dibe batmanız, hayatın acıma duygusunu tetikleyip sizi ayağa kaldırması için geçerli bir gerekçe olamaz.Karnınıza yediğiniz bir tekmenin bir sonrakinin gelişine engel olamayışı gibi.
Jeon Jungkook, 21 yaşında eriştiği bu umursamazlık seviyesinden memnundu. Daha doğrusu, hayatta kalma mekanizmasının umursamazlık üzerine kurulu olma zorunluğunu yeterince iyi kavrayabilmişti.
Park Jimin ise her zaman kendi kaosu içinde düzeni yakalamayı başaran biriydi.
En azından şu ana dek hep öyle olmuştu. Kendini mahvetse de, dünyaya nelere sahip olduğunu gösterirdi. Kanını, terini ve gözyaşını sahip olmak istediği her şey uğruna dökerdi.
Bu sefer değil.
Dünya bir kez daha, yöntemle değil sonuçla ilgilendiğini sertçe yüzüne vurduğunda ilk kez ayağa kalkmak için yardım almaya karar verdi. İroniktir ki, güzel olan her şey sizden risk almanızı bekler. Sizi uzaktan, cezbedici bir duruşla izler ve pişmanlıktan daha kötü olmadığına ikna eder.
Tek bir dokunuş.
Belki; içindeki hiçbir hazzı, melankoliyi, enerjinin veya duygunun kırıntısını dünyayla paylaşmayacak kadar körelmiş birinden gelen tek bir dokunuş ayağa kalkması için ihtiyacı olan tek şeydi.
Belki de bu dokunuş, naifliği ve uyuşturucu etkisiyle onu aciz bıraktıktan sonra dizlerinin üstüne öyle sert düşürecekti ki toparlanmak söz konusu olmayacaktı.
Unutmamalısınız ki bu, uyumun hikâyesi değil. Çünkü uyum riski reddeder ve risk almadan ulaştığınız hiçbir şey, size riskin adrenalinle yakaladığı hazzı veremez.
Bu; riskin, adrenalinin, hataların ve içinizde tuhaf, buruk bir his bırakan her bir duygunun hikâyesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
overdose; jikook
FanfictionYara bere izleri, kurumuş kan lekeleri ve bazı noktalarında oldukça taze kan damlaları taşıyan parmakları benimkilerden zorla ayrıldığında ise var gücümle ismini bağırarak sesimin yankılanmasını sağladım bulunduğumuz boş otoparkta. Kendi sesimi bütü...