Hayat kimseye nazik davranmakla yükümlü değildir.
Küçük yaşlarınızdan itibaren başlar aksini beyninize kazımaya çalışan propaganda. Mutlu sonlarla dolu bir edebiyatın kapısı siz henüz bu duyguyu zıttından ayırt etmeyi yeni yeni öğrenirken aralanır. Yeterince iyi biri olursanız yahut elinizden geleni yaparsanız hayatın karşınıza eninde sonunda istediğiniz şeyleri çıkaracağı, bir düşüşten sonra sizi ancak yukarı çekebileceği söylenir çünkü insan, önemli hissetmenin ihtiyacıyla acizliğe düşmüş basit bir yaratıktır.
Kimse evrenin sizi siklemediğini yüzünüze vurarak tutunduğunuz her şeyi sizden aniden koparan acımasız biri olmak istemez.
Bu yüzden gerçeği kendinizin öğrenmenizi beklerler.
Uzun süren yıllar boyu herkes köşesine çekilir, bekler ve tecrübe eder. Yaşamın işleyiş bakımından insan gibi basit bir varlığı umursamadığını ya önünüzdeki engellerden kolaylıkla atlarken öğrenirsiniz ya da dibe vurduğunuzda sizi kaldıran biri olmadığında. Hatta tam dipteyim dediğiniz anda, varlığını bilmediğiniz metrelerce toprağı geçerek sırtınızı daha derinlerde yerle buluşturarak yüzünüze sertçe çarpar öğretmek istediklerini hayat. Dibe batmanız, hayatın acıma duygusunu tetikleyip sizi ayağa kaldırması için geçerli bir gerekçe olamaz.
Karnınıza yediğiniz bir tekmenin bir sonrakinin gelişine engel olamayışı gibi.
Jungkook, uzandığı yerde dizlerini iyice kendine çekmiş ve başını bu tekmelerden birinden sakınmaya uğraşırken bunları düşünüyordu. Düşük bütçeli bir gişe filminin kamera açıları oldukça başarısız, insanın uykusunu getiren bir aksiyon sahnesinin içindeymiş gibi hissediyordu kendini.
Tanrım, diye geçirdi içinden, onlar koşarak uzaklaşırken asfalta sürten ayakkabı tabanlarının sesleri kulağını doldurduğu sıra bu bir grup bağımlının zayıf tekniklerini eleştirmek kendi acısını hafifletecekti sanki. Bir taneniz bile yumruk atmayı bilmiyor mu?
Öksürdü.
Kuru hava boğazında yakıcı bir acı bırakarak dudağındaki kanın asfaltla buluşmasını sağladı. Bedeni zar zor hareket ediyor, karnına sardığı kolu bütün kemiklerini kırılmaktan kurtarmışçasına bedeninin üzerinde dinleniyordu. Göğsü düzenli bir şekilde inip kalkmaya geri döndüğünde doğrulacak gücü hissetti kendinde.
Hafif bir rüzgar eserek siyah saçlarını dağıttığında uzandığı yerde doğruldu ve azğında biriken kanı yere tükürdü. Demirimsi tat dilinin üzerinde yayılırken birkaç küfür savurdu ve tişörtünün eteklerini kavrayarak kumaşı dudaklarını temizlemek için kullandı. Siktiğimin bi boka yaramaz keşleri.
Yıpranmış ayakabbılarının tabanını zemine sürterek kendini yolun kenarına iterken dudaklarından boğuk, aldığı darbelerin bıraktığı acıyı tarif etmekte yetersiz kalan inlemeler döküldü ve buna rağmen ucuz atlattığına ikna olmuş hâldeydi. Eh, sayıca kıyaslama yapacak olursak bıraktıkları hasar harbiden acemiceydi. Hep olduğu gibi.
Cebini yoklayan parmakları ezilmiş karton kutuyu kumaştan sıyırarak kavradı. Bu, onun için kritik bir an değildi. Neredeyse her hafta başına gelen sıradan bir alacak verecek kavgası, karşılıklı küfürleşme, yüksek adrenalin, zedelenen parmak eklemleri, kanın burun boşluğuna akışı, sigara ve kapanış.
Yatak rutinini anımsatıyordu ona. Sadece biraz daha az kan ve kıvamında acı.
Bu düşünce dudağının kenarının kıvrılmasını sağladı. Böyle anlarda bile mizacı gereği hayata küfretmeye harcamazdı enerjisini. Dudaklarının arasına aldığı sigarayı cebinden güçlükle çıkardığı çakmağı kullanarak yaktığında içine çekeceği nefes için sabırsız, gözlerinde beklentilerinin sıfırlanmışlığına dair her izi taşırken etrafa göz gezdirdi. Hayatın sorunu buydu işte. Aynı bir insan gibi önemsenmenin acizliğiyle kıvranıp dururdu, beklediği ilgiyi sizden alamadığında vazgeçerdi ve burun boşluğunuza akan kanın tadı sigara dumanıyla karışırken öylece durup cebinizdeki fazladan iki sigaranın varlığına gülümserdiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
overdose; jikook
FanfictionYara bere izleri, kurumuş kan lekeleri ve bazı noktalarında oldukça taze kan damlaları taşıyan parmakları benimkilerden zorla ayrıldığında ise var gücümle ismini bağırarak sesimin yankılanmasını sağladım bulunduğumuz boş otoparkta. Kendi sesimi bütü...