ep 4: being friends and heartbreak

592 81 9
                                    

sarışın genç, iki arkadaşını kollarından tutup iki yanına çekerken bir yandan hemen önlerinde yürüyen ikiliyi inceliyordu. onlara bakmaktan önüne bakamıyor desek yeriydi, birkaç defa tökezlemişti bile yürürken. yine de kurdukları planın sorunsuz işlemesi için onları gözlerinin önünden ayırmamaya kararlıydı. bir yandan da bu bahaneyle düşüncelerini minho'dan uzak tutmuş olması işine geliyordu açıkçası.

"konuştuğumuz gibi, tamam mı?" neredeyse fısıldayarak konuşurken bir anlığına bakışları sağında yürüyen gence kaydı, bileğini sımsıkı tuttuğunun ayırdında değildi o ana kadar. elini bileğinden aşağıya doğru kaydırıp parmaklarını onunkilere kenetleme isteğiyle başa çıkmaya çalıştı, nefesi daralmıştı saniyeler içinde. ayrıldıklarından beri eskisi kadar baş başa vakit geçirmiyorlardı, chan her geçen gün minho'yu biraz daha özlediğini hissederken bunu çözmenin tek yolunun hislerini itiraf etmek olduğunu biliyordu fakat cesaretini toplayamıyordu bir türlü. 

minho, sarışının kendisine bakmasıyla pembeleşen yanaklarını gizlemek amacıyla başını hafifçe önüne eğdi. seslerinin diğerleri tarafından duyulmasını önlemek için chan başını ona eğerek konuşmuştu, yakınlıkları küçüğün heyecanlanmasına yol açarken bileğini nazikçe arkadaşının elinden kurtarıp başını salladı olumlu anlamda. seungmin de sorun olmadığına dair bir el işareti yapmıştı. amaçları ilerideki teleferiğe binmek için diğerlerini ikna etmek ve changbin ile hyunjin'in aynı kabine binmelerini sağlamaktı. kahverengi saçlı genç planın problemsiz işleyeceğinden neredeyse emindi ama aynı şeyi kendisi ve chan için söyleyemiyordu, araları gün geçtikçe açılıyormuş gibi hissetmekten kendini alamıyordu ve bu durum kalbini kırıyordu.

"teleferiklere binelim, lütfen!"

seungmin öyle bir heyecanla ilerideki kabinleri işaret etmişti ki, minho gülmemek için kendin zor tutmak zorunda kalmıştı. herkes bu fikre onay vermişti, boş boş yürümektense bunun eğlenceli olabileceğini düşünmüş ve adımlarını o tarafa yöneltmişlerdi. chan görevlinin bulunduğu ufak standa ilerledi, her biri için bilet alırken diğerleri de kendi aralarında ikişerli eşleşmeye çalışıyordu.

felix tıpkı anlaştıkları gibi jeongin'i birlikte binmek için ikna etmişti. minho bir anlığına küçüğün kabul etmeyeceğinden korksa da düşündüğü gibi olmamıştı. changbin'in ne yapacağını izlemeye koyuldu keyifle, teker teker hepsine yanaşacağından emindi büyük olan. siyah saçlı genç tahminlerini boşa çıkarmayarak önce jisung'a şirinlik yapmaya çalışmıştı, ikna kabiliyeti yüksek biriydi aslında changbin ancak hepsi anlaşmış olduğundan onu tek bırakacaklarından habersizdi. jisung büyüğün şirin olmaya çalışan ifadesine yüzünü buruşturarak baktıktan sonra seungmin'in yanına ilerleyip gence sımsıkı sarıldı. "seungmo'mla bineceğim ben, kendine başka kurban bul hyung."

chan biletleri alıp geldiğinde karşılaştığı manzarayla gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. hyunjin elektrik direğine yaslanmış, kendi aralarında eşleşmelerini bekliyordu. kiminle bineceğini pek de umursuyor gibi bir hali olduğu söylenemezdi, biraz keyifsiz görünüyordu. changbin ise çaresizce hyunjin dışında biriyle binmek için tüm arkadaşlarında şansını deniyordu.

"hiç bana öyle bakma," minho changbin'in kocaman gözlerle kendisine baktığını fark edince başını iki yana salladı. geriye yalnızca chan ile kendisi kaldığının farkındaydı, bu durum onu biraz gerse de başka şansı olmadığını bilerek bir kolunu büyüğün omzuna sarıp bedenini kendine çekti. kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atsa da belli etmemek için kendini kasıyordu. "biz gidiyoruz, siz de gelirsiniz artık."

sıkıca sarıldığı bedeni neredeyse sürükleyerek sırada bekleyen teleferik kabinine yöneldiğinde chan'ın yüzüne bakmaya bile çekinir durumdaydı. sarışın olan da ondan pek farklı bir durumda değildi, uzunca bir süre adet köşe kapmaca oynadıktan sonra aniden gelen bu yakınlık ona iyi gelmemişti. kabinde karşılıklı oturduklarında tuttuğunu yeni fark ettiği nefesini minik bir oflamayla serbest bıraktı. yaklaşık on beş dakika boyunca bu ufak kabinde baş başa kalacaklardı ve chan ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

minho bakışlarını camdan dışarı dikmişti. keşke seungmin'le ben binseydim, diye geçirdi içinden, panik tüm vücudunu ele geçirmişti. konuşmaya çalışsa sesinin titreyeceğini hissedebiliyordu. her ne kadar dışarı bakıyor olsa da chan görüş alanında olduğundan, sarışının kendisine attığı kaçamak bakışları görmek daha da gerilmesine neden olurken derince bir nefes aldı. 

"umarım konuşup çözebilirler."

chan, küçüğün söyledikleriyle oturduğu yerde kıpırdanıp bakışlarını ona çevirdi. "changbin konuşursa çözerler." sesi kısık çıkmıştı, lafına devam etmeden önce boğazını temizledi yavaşça. "hallolsun da changbin artık beni rahat bıraksın, başka bir şey istemiyorum." gergince güldü, havayı yumuşatmaya çalıştığı her halinden belliydi.

minho da bunun üzerine kıkırdamadan edememişti. minik arkadaş gruplarının gayriresmi psikoloğu sayılırdı chan, hangisinin tavsiyeye ihtiyacı olsa büyüğün kapısını çalıyordu. verdiği tavsiyelerin işe yaradığı da inkar edilemezdi elbette, bunun yanında gerekli duygusal desteği de sağlıyordu sarışın genç, öyle ki minho bile bazen sırf bu sarılmalardan yararlanmak için üzgün rolü yapmaya kalkıyordu. her seferinde chan küçüğün amacını anlıyordu elbette ama bunu yüzüne vurmamıştı hiç.

"changbin, hyunjin'i çok seviyor." diye mırıldandı minho, sesi çok zor duyulmuştu. imrendiği her halinden belli oluyordu.

chan buruk bir gülümsemeyle başını aşağı yukarı salladı, düşüncelerinde o kadar kaybolmuştu ki dudaklarından dökülen kelimeleri kontrol edememişti bile. "bakışlarından bile anlaşılıyor bu, onları yan yana ilk gördüğüm an anlamıştım." omuz silkti hafifçe. "demek ki insan herkesi görüyormuş da, iş kendisine gelince körleşiyormuş."

kahverengi saçlı genç gözlerini kocaman açıp karşısında oturan bedene baktı, ne demek istediğini anlamamış olsa da büyüğün cümlesi kalbini manasızca hızlandırmaya yetmişti. kesik bir nefes kaçtı aralık dudaklarının arasından. ikisinden, ilişkilerinden bahsediyor olabilir miydi? bilmiyordu minho, idrak edememişti neyi kastettiğini. zihninde binbir ihtimal dönerken inişe geçtiklerini fark etmesiyle bakışları kabine yaklaşan görevliye çevrildi. chan bir şey demeden görevlinin yanından geçip arkalarındaki kabinle gelen arkadaşlarını beklemeye koyulduğunda o da ayaklandı, heyecandan adeta içi titriyordu.

her ne kadar anlayamasa da chan'ın dedikleri küçüğün içinde solmaya yüz tutan umutları yeşertmişti. sonunda üzüleceğini bilse de bu ufak umut ışığına tutunmaya kararlıydı minho. arkadaş olmaya çalışmalarının işe yaramadığını görmüştü, sarışın olanın sürekli kendisinden kaçıyor olması canını sıkıyordu artık. bu saçma sapan durumun yarattığı kalp kırıklığıyla tek başına başa çıkmaya çalışmaktan yorulmuştu. eğer minicik de olsa bir ihtimal varsa, bundan vazgeçmeyecekti. kendi kendine bunun sözünü verirken, yanında dikilen bedenin içten içe yaşadığı fırtınadan bihaberdi elbette. ikisinin de atmayı planladığı adım aynı yola çıkıyordu, o adımı atmak için ise gereken tek şey zamandı. ne de olsa zaman, her şeyin ilacıydı.

daha erken atmayi planlamistim ama sinavim oldugu icin birazcik gecikti, umarim sevmissinizdir bolumu

uncover'in on dorduncu bolumuyle baglantili bu arada ama o fici okumadan bunu okuyanlar varsa cok da onemli bi baglanti degil kdnwedkefwekf changbin ve hyunjin'in arasini yapmaya calisiyorlar bolumde sozu edilen plan bu kisaca

sonraki bolum final yapiyoruz ve minchan'a veda ediyoruz... bir yanim buruk ama onlari da mutlu sonla ugurlayacagimiz icin de sevincliyim

yorum birakmayi unutmayin lutfen, hepinize kucak dolusu opucuk ve guzel geceler <3

fall on meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin