1. Bölüm

66 3 1
                                    

“Poyraz lütfen masaya oturur musun?” gözlerimi devirerek sorusunu yanıtsız bıraktım. “Size afiyet olsun.” Hızlı adımlarla merdivenleri çıktıktan sonra odama vardım. Yine bir aile kavgasının içinde bulunmak sinirlerimi yeterince bozmuştu. Annem ve babam hiçbir zaman anlaşamayan ama dışarıdan herkese ‘örnek çift’ olarak görülen Uğur Saygun ve Nazlı Saygun, ve bende bu örnek çiftlerin biricik kızları Poyraz Saygun’um. İsmim, annemin ilk çocuğuna Poyraz adını vermek istemesinden dolayı koyulmuş. Hah, ne ironi ama! Mor renkli ve üstünde ayıcık desenleri olan pijamamı giyip bilgisayarı açtım. Ve yine her zamanki gibi Yekta ve Irmak çevrimiçiydi. İkisiyle de görüntülü sohbet başlattım. Yekta; elinde elma, ayaklarını masaya uzatmış vaziyette elmayı kemirirken, Irmak; dudağına koyu kırmızı ruj sürüyordu. “Ağzını kapatır mısın midem bulanıyor.” Yekta pişkin pişkin gülüp kameraya ağzını gösterdi. Irmak “Iyy.” derken, ben de “İğrenç.” demekle yetindim. “Ee, naber bebekler?” “Hiç.” “Sıkıcı.” Irmak ruj sürme işlemini tamamladıktan sonra son bir kez aynaya baktı. “Ay Yekta bugün okulda yine iki kız senin için kavga etmişler.” Yekta yayvan gülüşle elmasından bir ısırık aldı. “Bunu normal karşılamak lazım sarı.” Irmak gözlerini devirdi. “Hadi o seksi popolorunuzu kaldırın da karaoke yapmaya gidelim.” Irmak ortaya attığı planla sevinçle ayağa kalkarken ben yüzümü ellerimin arasına alarak ekrana üfledim. “Kızım ne karaokesi ya bizim mekana gidelim işte. Hem bende biraz karı kız keserim.” Irmak ekrana turuncu ayıcığını fırlattı ve “Hayır karaoke yapmaya gidiyoruz. Yekta sen Poyraz’ı da alıp bizim eve gelirsiniz. Çabuk olun. Bay.” Aramayı sona erdirdi ve Yekta elmasını bitirdi. “Gelmek zorunda mıyım?” “Irmağın evi basmasını istemiyorsan evet. 15 dakikaya kadar hazır olmazsan son model arabama binme lütfuna nail olamazsın. Seri ol.” Öpücük atıp aramayı sonlandırdı. Bende aramayı sona erdirip bilgisayarı kapattım. Biraz eğlenmek keyfimi yerine getirebilirdi. Gardolabın karşısına geçtim. Biraz karıştırdıktan sonra siyah, dizimin bir iki karış üstünde olan etek, krem rengi salaş bir gömlek ve ayağıma da siyah botlarımı geçirdim. Açık kahverengi saçlarım kendinden dalgalıydı, ama üstünden hafif maşa geçmek fena olmazdı. Saçlarıma da şeklini verdikten sonra makyaj olarak eyeliner ve vişneli parlatıcımı sürdüm. Çantamı da aldıktan sonra odadan ayrıldım. Merdivenleri inerken bir yandan da kabanımı giyiyordum. Ve tam çıkarken radara yakalandım. “Kızım?” “Efendim baba?” “Nereye gidiyorsun?” “Irmak ve Yekta ile takılacağım.” “Geç kalmazsan sevinirim.” “Tamam, öptüm.” Ve sonunda evden çıkabilmiştim. Yekta’nın arabasını gördüğümde hızlı adımlarla arabasına ulaştım. “Selam.” “Merhaba fıstık.” Fıstık mı ? İğrenç. Yüzümü dalga amaçlı buruşturdum ve gülerek radyoyu açtım. İsmini bilmediğim yabancı ve oldukça haraketli bir şarkı arabanın içini doldurduğunda arkama yaslandım. “Kemer!” Yekta’nın uyarısından sonra kemeri taktım ve ona bakıp “Kemer?” dedim. Her zaman kemer takmanın saçma olduğunu savunup Irmak ve bana her daim kemer taktıran bir arkadaşa sahiptim. “Kızım ben kemer takmam. Saçma ve racona ters.” Yekta’nın üzerinden kemeri tutup yan tarafa taktım. “Dur kızım ne yapıyorsun ya.” “Sen takmazsan zorla takarlar güzelim.” İkimizde kahkaha atıp kendimizi şarkının ritmine kaptırdık. Irmakların kapısının önüne geldiğimizde Irmak arabanın önüne atlayıp, ciddi anlamda atlayıp, el sallayarak içeriye atladı. “Herkese selam.” Yekta’yla ikimiz aynı anda “As.” dedik. “İki adet dabıl ergen arkadaşlarım olduğu için utanmalı mıyım?” “Çeneni kapar mısın?” “Of iyi be.” Yolda son sürat ilerlemeye devam ederken 5 dakika sonra barın önüne vardık. Arabadan indik ve Yekta arabayı kilitledikten sonra yoğun alkol ve sigara kokusunu dışarıdan bile hissedebildiğim bara giriş yaptık. Köşedeki siyah, deri kaplamalı koltuğun üzerine kendimi attım. Etrafa bakındığımda sahnede sarhoş ve sesi ciddi anlamda kargaları aratmayacak derecede kötü olan kız bağırarak şarkı söylüyordu. Yekta kulaklarını tıkayıp yüzünü buruşturarak “Bu ne amk?” dedi. “Ne? Bence harika.” Gülerek arkasına yaslandı. Az sonra önümüze üç tane bira geldi. Yekta içmemize genelde izin vermezdi ama yanında olduğumuzda izin veriyordu. Karga sesli kız sahnede yere düşüp sızınca birkaç kişi yanına gitti kızı kaldırarak dışarıya çıkardılar. Sahnede kimse yoktu ve normal hareketli bir şarkı barın içini doldurdu. Irmak okuldan birkaç kişinin burada olduğunu gördü ve onların yanına gitti. Biz de Yekta’yla biraları yudumlarken kapı girişinden iki adamın giriş yaptığını ve herkesin bir anda ürkek adımlarla çekildiğini gördüm. Karanlık olduğu için yüzlerini görememiştim. Kalabalığın arasından sıyrılıp karşı taraftaki locaya oturdular. Işıklar yanıp sönmeye başlayınca yüzlerini az biraz fark etmeye başlamıştım. Neden herkesin onlardan ürktüklerini merak etmiştim. Yekta ikinci birasını içmeye başladığında “Şuradaki adamları tanıyor musun?” diye sordum. Bardağı dudaklarından çekip gözlerimle işaret ettiğim tarafa baktı. “Hayır, neden sordun?” “Hiç, öylesine.” Işıklar etrafı daha çok aydınlatmaya başladığında ikisinin yüzünü de net olarak görmeye başladım. Birisi kumral ve sempatik biriydi. Diğerine baktığımda ise, Irmağın genelde yakışıklı bulduğu ve onun tabiri caiz lafı olan ‘Analar ne çocuklar doğuruyor be.’ cümlesini şuanda ben kullanabilirdim. Koyu yeşil olan gözleri uzaktan bile ‘ben buradayım’ der gibiydi. Çatık ve biçimli kaşları onu daha seksi ve korkutucu gösteriyordu. Gözleri etrafa kayarken bir anda bana çevrildi ve ona baktığımı fark etti. Çatık kaşlarını daha da çatarak bana bakarken koltuğa sinmiştim. Kesin buraya gelip gözlerimi oyacaktı. Korkuyla kapattığım gözlerimi tekrardan açarken keskin gözlerin hala beni izlediğini fark ettim. Yekta dürttüğünde sıçrayarak kendime geldim. “Ne oluyor amk?” “Ya ben şey ya hah evet dalmışım ben.” uzanıp birayı aldım. Boğazımı yakan tada aldırış etmeden yarım kalan bardağımı  da bitirmiş oldum. Yekta dördüncü birasındaydı sanırım. Irmak kendini şarkının ritmine kaptırmıştı. Ürkek bakışlarımı karşı tarafta gezdirdiğimde sempatik çocuk yeşil keskin göze gülerek bir şeyler anlatıyordu. “Çıkıp şarkı söylesene neden oturuyorsun?” Yekta’ya baktım. “Söyleyeyim mi sence?” Birasını yudumlamaya devam ederken kafasını salladı “Kesinlikle.” Cesaretimi toplayıp çekingen adımlarımı sahneye yönlendirdim. Zaten sesim güzeldi ve bu ilk yaptığım bir şey değildi. Arada çıkıp söylerdim. Sahneye çıktığımda keskin gözlerde dahil olmak üzere tüm gözler bana çevrildi. Müzik durdu. Ve keskin gözlerin beni süzdüğünü fark edebiliyordum. Şarkının adını müzisyenlere söyledikten sonra sahnenin tam ortasında durdum. Müziğin ritmi kulağımı doldurduğunda şarkıyı söylemeye başladım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 18, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

OnsuzluğaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin