Dünyaya nasıl geliriz, neden geliriz, nereden geliriz, bunları kendimize sorduk mu hiç? Cevabınızı buradan duyabiliyorum. Aynen öyle, sormadık. Ben hep derim ki "hayatta hiçbir şeyi kafaya takmaya değmez." Ama gel gör ki ben bunu kendime söyleyemiyorum. Zaten hayat böyle değil midir? Başkalarını teselli ederiz. Onlara moral, motivasyon veririz. Ama iş kendimize geldiğinde adeta donup kalırız. Sanki bütün bunları bilmiyormuş gibi.
Biz insanlar, kendimize bakmadan başkalarını eleştirmeye, izlemeye ve yargılamaya bayılırız. Aslında başkalarında kıskandığımız ve özendiğimiz şeyleri, kendimizde bulmadığımız için sevmeyiz. Ve onlar gibi olmak için çabalarız. Adeta kendimizin dışındaki bir kimliğe bürünmeye çalışırız. Bunun kötü olmakla bir ilgisi yok. Bunlar tamamen, hepimizin çocukken yaşadığı kötü anılar sayesinde oluşan duygu ve davranışlardır. Bazılarımız bunu erken fark ederiz. Bazılarımız ise geç fark ederiz. Lakin erken veya geç fark etmeksizin, bu duygular bizleri fazlasıyla yıpratır ve bunların çocukken ruhumuzda açtığı derin yaralar, ileride su yüzüne çıkıp, zarar görmemize neden olabilir. Bu yaşadıklarımızın bizlere açmış olduğu yaraları her zaman göz ardı edemeyebiliriz. En olmadık bir yerde, en olmadık bir zamanda, belirli somutluklarla sizlere kendini birden hatırlatıverir.
İnsanoğlu, "Ben kimim?" demeden, direk dış dünyaya saldırır. Fakat doğru olan, önce kendimizi tanıyabilmemiz. "Ben ne severim?", "Beni ne mutlu eder?" gibi sorular ile kendimiz hakkında fikir sahibi olmalıyız. Ancak o zaman insanlara karşı kendimizi daha iyi ifade edebiliriz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluğun Nefreti
Non-FictionBu eserimde sizlere, kendi çocukluğumda yaşamış olduğum hikayelerden bahsedeceğim. Bunları dinlerken hüzünlenseniz de, bazı insanların ne kadar zalim olduklarını okurken, hayret içinde kalacaksınız.