BenchKüçük kız yurdun kasvetli ve hüzünlü havasından biraz olsun uzaklaşmak için parka gitti. Her gece olduğu gibi. Rüzgar ikili salıncağı hafifçe sallıyordu. Kafasını kontrol amaçlı arkasına çevirdi. Eğer bekçi bugün de yurttan kaçtığını yakalarsa dayak yiyebilirdi çünkü. Bekçinin horlama sesini duyduğunda kıkırdadı ve rahatladı. Bu adam gerçekten çok garip biriydi. Resmen şarkı söyledikleri için onlara tokat atmıştı. Ve o koca parmakların izi hala çocuğun yanağında duruyordu.Ne saçma diye düşündü. Asıl aileleri olmayan onlardı. Onlara merhamet etmesi gerekmez miydi? Ama bekçi civardaki çocuklara resmen ölüyordu.
Banktan kalkıp salıncağa oturdu küçük . Zayıf parmaklarını soğuk zincirlere doladı. Ayaklarını ileri geri sallayarak sallanmaya başladı. Gözlerini kapatıp kafasını geriye yasladı ve gülümsedi. Elleri üşümüştü. Burnunun ucu da hafifçe kızarmıştı. Biraz daha sallandıktan sonra gözlerini yavaşça açtı. O an gördüğü ona odasının penceresinden ışıltıyla bakan bir çift göz içini ısıtmıştı aslında ama elleri hala üşüyordu.
Penceredeki onun yaşlarında olduğu belli olan bir başka küçük kız onu izliyordu. Her gün olduğu gibi. Ama büyük olan onu ilk defa görüyordu. Küçük olan ürkekçe elini salladı. Salıncaktaki çocuksa cevap olarak gülümsedi ona. Bu bile küçüğe yetmişti aslında. Onu her gün görüyordu ama hiç iletişim kuramamıştı. Bu küçük gülümseme onu çok mutlu etmişti. Salıncaktaki çocuk etrafını kontrol edip kalktı. Hızlı bir şekilde bekçiye yakalanmadan tekrardan yurda girdi. Küçük olan bugün de onu görmesine ek olarak aldığı gülümsemenin de mutluluğuyla yatağına yattı ve uykuya daldı.
≈10 yıl sonra≈
Handong o gece yine o parka gelmişti. Artık parka gelmesinin nedeni o huzursuz ortamdan uzaklaşmak değildi. Gecelerini aydınlatan o bir çift gözü görmek için geliyordu artık. Hala birbirlerine el sallayıp gülümsemekten başka bir şey yapamamışlardı.
Handong soğuk banklardan birine oturdu. Ama bu sefer camda kimse yoktu. 5 dakika daha bekledi. Halbuki her gün aynı saatte o parka gider küçük olan da onu penceresinin başında beklerdi. Korkmaya başlamıştı. Küçük olan hala pencerede gözükmüyordu. Etrafına bakındı. Kendisine doğru yaklaşan bir silüet görünce korkusu arttı. Ama bozuntuya vermeden oturduğu yerden pencereye bakmaya devam etti. Önüne zarif parmaklarla uzatılan bir parça kağıdı görene kadar. Kafasını yavaşça kaldırıp önce bu zarif ellerin sahibine baktı. Her gece gördüğü gözlere ilk defa bu kadar yakından bakıyordu. Işıl ışıldı. Küçüğün arkasında kalan dolunaya baktı. Hayır. Kesinlikle küçüğünün gözleri daha parlaktı. Küçük gülümsüyordu. Kağıdı Handong'a biraz daha uzattı okuması için. Handong kağıda baktı.
"Beklettiğim için üzgünüm" yazıyordu . Handong ayağa kalkıp küçük olanın zayıf bedenini kollarının arasına aldı. Kulağına fısıldadı.
"Tanrım... Neden daha önce gelmedin?" Sadece gözlerini gördüğü birine bu kadar bağlanması ne kadar doğruydu? Küçük olan bedenlerini yavaşça ayırdı. Gözleri hala Handongunkilere ışıltıyla bakıyordu. Handong elini tutup küçük olanı banka oturttu.
"Neden üstüne bir şey almadın? Üşüyebilirsin." Küçük olan kafasını olumsuz anlamda salladı. Senin yanındayken üşümem demek istedi. Ama diyemedi. Aslında demek istediği o kadar çok şey vardı ki... Ama hiçbirini söyleyemezdi.
Handong küçüğün ellerini kendi ellerinin arasına aldı ve okşamaya başladı. İkisi de konuşmuyordu. Ama sessizliği bozan Handong olmuştu. Zaten küçük olan istese de bozamazdı.
"Birazdan bekçi yine uyanacak ve beni yine burda görecek yine çıldıracak. Ama bu sefer gitmek istemiyorum. Yanımda sen varsın. Sen bu kadar yakınımdayken seni bırakıp gidemem." Ellerine nazik bir öpücük kondurdu. Küçük olan cevap vermek istiyordu. Ama yapamıyordu. Gülümsedi. Aynı anda gözünden bir damla yaş aktı. Handong yanlış bir şey söylemiş olmaktan korktu. Ama söylemediğini düşünüyordu. Zaten çok az konuşmuştu. Küçük olan kafasını tekrar önüne eğdi. Elleriyse hala Handongunkilerin üzerindeydi.
"Sen de konuşsana. Sesini merak ediyorum. Hem senin ismini dahi bilmiyorum ben. Ama sen benimkini biliyorsun. O aptal bekçi bana bağırırken duymuş olmalısın."
Konuşmasına birkaç saniyeliğine ara verip güldü.
"Ama yinede söyleyeyim ben Handong." Küçüğün ağlaması arttı.
"Ne oldu? Kötü bir şey mi söyledim? Çok aptalım çok konuştuğum için bazen ağzımdan kötü sözcükler çıkabiliyor. Özür dilerim gerçekten." Küçük kafasını olumsuz anlamda salladı ve ayağa kalktı. Aynı anda Handong da kalktı. Küçük olan sıkıca sarıldı Handong'a. Sanki bir daha hiç göremeycekmiş gibi. Handong da ona daha sıkı sarılarak cevap verdi. Cebinden telefonunu çıkardı. Ve bir şeyler yazdı. Sonra yazdığı şeyi Handong'a okuması için uzattı.
"Adım Gahyeon. Lee Gahyeon. Şimdi gitmeliyim. Kendine iyi bak". Handong kafasını salladı.
"Sen iyi olduğun sürece ben iyi olurum." Gülümsedi. "Görüşürüz Gahyeon." Gahyeon giderken sağ elinin işaret ve orta parmağını birleştirerek kalbine götürdü. Sonra Handong'a yöneltti. Sonra da kalbine parmağıyla çapraz bir çizgi çekti. Handong bunun seni seviyorum demek olduğunu anlamıştı. O da işaret ve baş parmağıyla kalp yapıp Gahyeon'a uzattı. İkisi de gülüşüp ellerini salladılar. Gahyeon arkasını dönüp yavaşça uzaklaştı. Handong da onun gidişini izledi. Tekrar gelemeyeceğini bilseydi yine böyle izler miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bench | Gahdong | •One shot•
Short StoryHandong, 10 yıl boyunca her gece, hiçbir beklentisi olmadan sırf karşı binadaki küçük kızın pencereden kendisine bakıp el sallayışını görmek için yurdun önündeki parka iniyordu.