Medya ile birlikte okumanızı tavsiye ederim.
—————
Her şeyin başlayıp yine aynı şekilde her şeyin son bulduğu o gün ben sadece 8 yaşındaydım. Küçük bir çocuğun masumiyetinin en doruklarında yaşadığı ve yine o masumiyetini tek bir canice hamleyle yok edebilecekleri yaşta.
Evimizin bahçesinde Jin hyung ile olan oyunumuzu hatırlıyorum. Sonbaharın gelmesi ile dökülen yaprakların arasında kozalak arıyorduk.
Sık sık olduğu gibi Kim teyze, Min teyze ile beraber bize gelmiş, çaylarıyla beraber yaptıkları hararetli konuşmalarından birine dalmışlardı.
Jin hyung ile ağaçların arasında dolaşırken arada sırada kafamı kaldırıyor, ikimizin de ormanla bitişik bahçemizde oturan annelerimizden uzaklaşmadığımızdan emin olmaya çalışıyordum.
"Jeonggukie, kaç tane topladın?"
Elimde tuttuğum kozalakları küçük parmaklarım arasında sayıp, bende onun gibi sesimi hafifçe yükselterek bağırdım.
"7 tane. Sen hyung?"
"Ben sadece 5 tane bulabildim Kookie. Yine benden iyisin!"
O kendi söylediklerini kıkırdarken ben de onu izliyordum. Söylediği şey yalandı. Arkası bana dönük bir şekilde dururken elinde tuttuğu kozalakları saydığını ve bir kaçını ağaçların altlarına doğru, görebileceğim bir şekilde geri bıraktığını gördüm.
Bilerek yapıyordu. Her seferinde benim kazanmama izin veriyordu.
Bir keresinde ona bunu söylediğimde "Ben bir şey yapmıyorum sen fazla iyisin. Hem kazandığında yaptığın tavşan gülümsemeni seviyorum." demiş, iki parmağı arasını burnumu sıkıştırıp hafifçe sıkmıştı.
O gün bana, bunu anlatırken o kadar güzel gülümsemişti ki "acaba ben de onun kazanmasını izin versem bu kadar güzel gülümser mi?" diye düşünmüştüm.
Bugün de onu yapacaktım. Jin hyungun kazanmasına izin verecek ve onu gülümsetecektim.
Çocuksu heyecanımla içim içime sığmazken yanlarına doğru yaklaştığım annemlerin konuşma seslerini duyabiliyordum.
"3. cephede dün iki asker daha vurulmuş."
"3. cephe, şu bize yakın olan değil mi?"
"Evet, o. Hatta duyduğuma göre vurulanlardan biri de aşağı sokaktaki Bayan Jung'un oğluymuş."
"Vah zavallı delikanlı. Jin ile aralarında çok bir yaş farkı yoktu."
"Seokjin de büyüdü. Onu gerçekten gönderecek misin?"
"Seokjin'in reşit olmasına hiç yoktan daha 5 yıl var. Babasına çektiği için yaşına göre biraz daha yapılı diye kimseye oğlumu vermem."
Kim teyze çatılan kaşları ve düşen yüzü ile oldukça otoriter bir sesle cevap vermişti. Kendiden o kadar emin görünüyordu ki bir anda gözlerimi ondan alamamıştım. Kim amcaya ne kadar da çok benziyordu.
Kim amca uzman bir çavuş aynı zamanda Jin hyungun babasıydı. Çok uzun yıllar vatanına hizmet ettikten sonra emekliye ayrılması istense de o, savaşın ortasına dalmaya ve savaşmaya devam etmişti.
Ara sıra bizi de ziyaret eder, Jin hyungun onu görmesiyle beraber kocaman gülümsemesini sağlardı. O zamanlar hyungumun mutluluğu içine sığmaz, yüzündeki gülüşünü bana ve babasına da bulaştırırdı. Babası onun kahramanıydı. Bazen babası yüzünden oyunlarımızı kestiği de olurdu ama ona hiç kızmıyordum!