Genç adam üzerindeki şef kıyafetinin uçlarına ıslak ellerini silerek durulamaya çalışırken bir yandan da dalgınca restoranda gezdiriyordu. Bu restoranı açalı üç sene oluyordu , bu süre zarfında sonunda bir düzene oturtabilmişti hayatını. Bu restoranı açmak aslında hiç kolay olmamıştı, ailesine sırtını dönmek zorunda kalmıştı -ki tek neden şef olmak istemesi değildi- doğduğu şehri terk etmiş, iki yıl çok zor şartlar altında hayatını sürdürmek zorunda kalmıştı. Ama direnmiş çalışmış ve yanında gelen kardeşiyle birlikte başarmıştı. Gülümsedi, kardeşi onu bırakmamış her şeyi bırakıp abisiyle gelmişti, kardeşi zeki bir adamdı ve onu oldukça çok seviyordu. Tüm zorluklara birlikte göğüs germiş ve asla onun elini bırakmamıştı. Kardeşi umudun bittiği yerde umut, karanlığında ışığı olmuştu.
Hafifçe silkelenip daldığı yerden gözlerini çekti, yine dalmıştı. Bir süredir sürekli dalıyordu, derin bir nefes alıp mutfağı gözden geçirdi, herkes harıl harıl çalışıyordu. Gerçi kimsede durmaya cesaret edemezdi restoranında, sert bir adamdı, disiplini asla elden bırakmazdı iş yerinde haliyle de çalışanlar çekinir dikkatli davranırdı. Yemek yapmayı çok sevse de genelde mutfağa çok girmezdi, ya sinirlendiğinde ya da şefin özel menüsü sipariş edildiğinde girerdi. Bugünde şefin özel menüsü sipariş edilmişti, ayaklarını mutfağın çıkışına sürükledi. Akşam restoran özel bir *aile yemeği* için rezerve edilmişti ve akşama çok yoğun geçeceğinden yemek başlamadan kardeşini ziyaret etmek için arabasına ilerledi. kardeşi Hoseok bir çiçekçi dükkanı işletiyordu, abisiyle gelmesinin -ailesini terk etmesinin- bir nedeni de buydu. Hoseok güneş gibi parlayan güzel bir gülüşe sahip, abisinden bir kaç santim uzun olan ve yine abisinin süt beyazı tenine tezat hafif buğday tenli genç bir adamdı. sürekli gülümseyip neşe saçar ve her zaman abisinin umudu ve mutluluğu olurdu. Yoongi arabasını çiçekçiye sürerken gülümsedi herkese sert ve soğuk davranan adam minik -çokta minik olmayan- kardeşine her zaman gülümserdi. çiçekçinin önüne gelince arabasını park edip yanında getirdiği kardeşi için olan yemeği aldı. Çiçekçi dükkanı çokta işlek olmayan bir caddede ama çok işlek olan bir dükkandı bu yüzden kardeşi bazen öğle yemeklerini aksatabiliyordu. kapıyı açıp içeri adımladı. Hoseok bir müşterisine çiçek demeti sararken müşteri olan kadında ilgiyle kardeşini süzüyordu. Alayla sırıttı Min Yoongi kardeşi geydi onun gibi - ailelerini terk etmelerinin diğer bir nedeni de buydu- yani tüm cilveleri boşunaydı. hafifçe öksürerek dikkatleri üstüne çekti. Hoseok abisini görmesiyle yüzü aydınlandı.
*Hyung, ah ne zaman geldin fark etmedim. İşte buyrun demetiniz.* kadın beklediği ilgiyi alamamanın verdiği yenilmişlik ve hazır olan demetiyle dükkandan ayrılırken Yoongi elindeki yemeği kardeşine uzattı.
*Muhtemelen yemeğini yemeğini unuttun yine, bende hem gece geç kalacağımdan hemde aç olmandan kaynaklı yanına uğrayayım dedim.* Genç adam abisinin sözleriyle kaşlarını büküp dudaklarını büzdü.
*Yine mi davet var hyung restoranında? İstersen restorana gelebilirim düükanı kapatınca.* Hoseok bir yandan abisiyle geçtiği arka tarafta kendine özel olarak yaptığı odada yemeklerini masaya dizerken bir yandan da sözlerini bitirip yemeğe gömüldü. Abisi yapmıştı yine yemekleri ve o oldukça memnundu bu durumdan. Abisi çok yetenekli bir aşçıydı ve gerçekten eli lezzetliydi. Yoongi kardeşinin iştahla yemek yiyişini izlerken kotukta geriye yaslanıp konuştu.
*Olmaz zaten burda tüm gün yoruluyorsun birde restoranda beni bekleme sen eve geç hem ne zaman yanına bir yardımcı almayı planlıyorsun? İşlerin yolunda ve yoğunsun yoruluyorsun tüm gün tek başına, yanına birini al artık.* Hoseok kaşlarını çatıp abisine baktı. *Hyung, gelenlerin çoğu ya çiçeklerden anlamıyor ya da beceriksiz gerisine de güvenmedim. Bana benim gibi bir çalışan lazım, en azından çiçeklerden anlayan, onları seven bir.* Yoongi derin bir nefes alıp başını salladı. Onu anlıyordu, Hoseok çiçeklere değer verir ve sürekli * bende bir çiçeğim değil mi hyung* derdi.
İkilinin bir saat kadar süren konuşması ve dükkana gelen birkaç müşteriyle Yoongi Hoseok'un yanından ayrılıp tekrar restorana geldi. Son düzenlenmeler yapılıyor, çalışanlar masaları ve tabak düzenlerini ayarlıyordu. Sanırsa iki aile gelecek ve yemek bahanesiyle iş konuşacaktı gerçi bu onu ilgilendirmiyordu, tek ilgilendiği müşteri çokluğu ve memnuniyeti. Mutfak, yemekler dahil her şey tamam olmuştu ve müşterileri gelmek üzereydi gerinip sabah boynundan sıkıntı bastığı için çıkardığı kravatını alıp boynuna bağladı. Gelenler önemli müşterilerdi ve resmi olması restoranı için iyi bir imajdı.
...
Müşteriler gelmiş, hepsini tek tek selamlayıp masalarına eşlik ettikten sonra mutfağa geçmişti. Gelenlerden turuncu saçlı oğlan gözüne çok batmıştı nedense, sürekli yerinde kıpırdayıp zoraki gülümsemeler saçıyordu, sanırsa gergindi. Omuz silkti bu onu alakadar etmezdi, yemeklerden memnun kalsalar yeterdi ona. Ellerini yıkayıp tezgahın başına geçti, gelen ikinci ailenin küçük kızı olduğu belli olan ve oldukça küstah ve şımarık davranışlar sergileyen kız şefin özel menüsünü sipariş etmişti, kızdan hiç hoşlanmamıştı ki yine de bu bir sorun değildi onu ilgilendirmezdi nasıl olduğu, yemeklerden memnun kalsalar yeterdi. Yemeğini yapmaya başlarken yine daldı derin düşüncelere.
...
Jimin tekrar yerinde kıpırdandı, istemiyordu sevmediği biriyle evlenmek özellikle de bir kızla evlenmek istemiyordu. Lakin ailesi gey olduğunu bilmiyordu, ütüne üstlük ailesi homofobikti. Cesaret edipte bir türlü söyleyememişti, şimdi ise ailesi yeni şirket ortağı olduğu adamın küçük kızıyla evlendirmeye zorluyor daha doğrusu onu zorla evlendirmek üzereydi. Arkadaşlarına haber vermiş yardım dilenmişti, onlar endişelenmemesini beklemesini, halledeceklerini söyleseler de hala ses seda yoktu. Önüne koyulan tabakla irkilip masadakilere baktı, hepsi birbiriyle sohbet ediyor yapmacıkta olsa gülücükler saçıyordu. Jimin farkındaydı her şeyin, babası ona bir gelin getirmemesinden yakındığı için değil, iş ve para için evlendiriyordu onu. Nefret ediyordu ailesinden de masadakilerden de homofobik insanlardan da. Birden hırslanıp daha da sinirlendi, bu gece her şeye son vererek gerekirse de ailesini terk edecekti. Muhtemelen şirketteki hisselerini de elinden alacaklardı ama umursamadı o mutlu olmayacaksa cebi dolmasa da olurdu zaten lanet şirket umurunda değildi. Hayali ya dans öğretmeni olmak ya da bir çiçekçi dükkanı açmaktı. Evet bunları düşününce daha da hırslandı, artık kararı kesindi bir saat içinde arkadaşları gelmezse her şeyi ortaya dökecek, gey olduğunu açıklayıp terk edecekti restoranı.
...
Bir saat dolmuş hatta beş dakika geçmişti, yakışıklı şef yemekleri bizzat getirip saygıyla vermişti. Şef yakışıklı idi evet aklını dağıtmak için ve gerginliğini azaltmak için kafayı şefe vermişti bir saattir. Çünkü evleneceği kız aşırı sinir bozucu biriydi ve eğer bir şeyler düşünmese kıza her an patlayabilirdi. Aptal bilerek inceltmeye çalıştığı sesi ile zaten sinirleri her saniye geriliyordu yutkunup nefes aldı, evet beyaz tenli sert bakışlarına tezat sevimli olan şef oldukça gözüne güzel gelmişti. Düşündü eğer bu şartlar altında onu görmeseydim ve eğer ki gey olsaydı ona yaklaşmaya çalışabilirdi ki artık imkansızdı ona göre. Şef bile masada dönen olayın farkına varmıştı, bir şansı olsaydı bile artık kaybetmişti. Yerinde gerinip son kez kolundaki saate baktı artık zamanı gelmişti. Gözlerini etrafta gezdirirken masaya yaklaşan şef ve garsonlar dikkatini çekti. Tatlı servisi zamanıydı ve tabi ki evlilik muhabbeti başlangıcıydı. O an aklına gelen planla durdu. Ve ucu şefe değen bir plandı ki umuyordu şef bakışları gibi sert bir insan olmasındı.
Merhaba bu benim ilk yazdığım kitabım. İnşallah hoşunuza gitmiştir. Biraz detaylı idi ama ilerleyen bölümlerde hem kahramanın ağzından anlatım olacak hem de daha az detaylı olacak.
Lütfen hayalet okuyucu olmayıp yıldızlayıp yorum yapar mısınız.. 50 oy 10 yorum sınır bir dahaki bölüm için :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PHİLOPHOBİA - [MYG-PJM]
FanfictionBakmayın öyle çocuk gibi göründüğüne, göğüs kafesi ne zamandan beri kan yerine acı pompalıyorsa, o zamandan beri çocuk olamadı.. (Philophobia, birini aniden öpme isteği.)