Otobüs

419 22 6
                                    

Yüzüme vuran güneş ışıklarıyla ah hayır hayır tabi ki de öyle bir şey olmadı. Sabahları mutlu uyanan insanları da hiç anlayamıyorum zaten. I hate everything about you şarkısına kurulu  alarmım sayesinde uyandım. Rock dinlemeyi hep sevmişimdir. Üzgün ya da mutlu olduğumda dinlediğim tek tarz. Kendine özgün bi yapısı var. Neyse ki sabah gözlerimi açar açmaz aklıma gelmeseydi belki daha mutlu olabilirdim. Siz de kim olduğunu merak ediyorsunuz.
Melih.
Bana ihanet etmesine rağmen hala sevdiğim çocuk. Sizce de çok saçma değil mi? Sevdiğiniz çocuk tarafından aldatıyorsunuz ve hala onu sevmeye devam ediyorsunuz. Düpedüz salaklık. Ama onu unutacağıma söz verdim kendime. Daha fazla onu düşünmemek adına ayaklarımı yataktan sarkıtıp terliklerimi giydim. Rutin işler diş fırçala. Makyajını yap. Staj defterini al. Ve en son üniformanı giy. İnsanlar tarafından saygı görmek istiyorsanız bir üniformaya ihtiyacınız olacak. Yoksa kimse sizi umursamaz. Ciddiye almaz. Hayat böyle. Sözünün geçmesini, dinlenilmeyi, saygı görmeyi istiyorsan bir mesleğe sahip olacaksın.

"Topraak,hadi kızım kahvaltı hazır."

Ve annem. Babamdan nefret ettiğim kadar annemi severim. Arkadaş gibi olamasak da dertlerimi dinler en azından.

"Tamam anne geliyorum."

Merdivenlerden aşağı inerken mis gibi kokan poğaça kokusu. Imm. Enfes. Kahvaltımı bir güzel yaptıktan sonra otobüs durağında beklemeye başladım. Durumumuz iyi olmasına rağmen otobüse binmekten hoşlanıyorum. Daha samimi bir ortamı var. Arka sıralarda boş iki kişilik bi yer çarptı gözüme. Hemen cam kenarına geçtim. Sizde de var mıdır bilmem ama ben hep cam kenarına oturmak istemişimdir. Küçüklügümden beri. Çantamın içinden kulaklığımı çıkardım. Ve tabi ki de düğüm olmuş bi şekilde. "Bu kulaklık kendi kendine kör düğüm atmayı nerden öğrendi?" Bi çırpıda çözdüm düğümü. Taktım kulağıma ve kapadım gözlerimi. Her şeyi unutuyorum ve bu duygu mükemmel. Ben böyle hayaller aleminde gezerken yanımda bi kıpırdama oldu. Hiç istifimi bozmadım. Ama yine olunca yanımdaki kişiye ters bir bakış atmak için hayaller aleminden sıyrılıp gerçek dünyaya döndüm. Ağır çekimde yanımdaki kişiye baktım. Ve o da ne. Bir insan. Eheh şaka yaptım. Tamam vurmayın. -.- Sarışın rampa saç ve yeşil göz. Önceden olsa sevinirdim ama şimdi Melih sayesinde mutlu bile olamıyorum. Bu çocuk neden sırıtıyor ? Sinir bozucu. Sonunda dayanamadım

" Ne sırıtıyorsun sen? "

Sesim olduğundan yüksek çıkmıştı ve birkaç kafanın bize çevrilmesine sebeb olmuştum. Özür dilercesine bir bakış attım etrafa. Sonra herkes önüne döndü. Çocuk cevap vermek yerine sırıtmaya devam ediyordu. Sinirden kıpkırmızı olduğuma emindim. Kafamı pencere tarafına çevirdim. Ve sakinleşmeye çalıştım. Bu çocuğun derdi neydi böyle. Derin nefes alıp verdim. Bu işlemi birkaç kez tekrarladım. Biraz da olsa sakinleşmeme yardımcı oldu. Otobüsün çabucak hastaneye varması için dua etmeye başladım. Sürekli kıpırdıyordu. Ve suratıma bakıp sırıtıyordu. Sürekli soru sorması da cabası! Ne sinir bozucu. Ve sonunda otobüs hastanenin önünde durdu. Ayağa kalktım. Tam geçip gidicem çocuk yer vermek yerine yüzüme bakıp sırıtmaya devam ediyordu. Bence bu çocuğun ağız yapısında bi problem vardı. Doğum esnasında yaşanan talihsizlik !

"Çekilsende biz de geçsek artık.!"

Allahım bu çocuk cidden manyak , ruh hastası ya. Sinir şey. Sağ bacağımı kaldırıp onun bacakları üstünden geçmeyi denedim. Tabi ki de sakarlıkta bir numara ben diğer bacağımın takılmasıyla yere yapıştım. Ağzımdan küçük bi "siktir" kelimesine engel olamadım. Hemen ayağa kalktım. Çocuğun yanağına beş parmağım da belli olacak şekilde Osmanlı tokadını yapıştırdığım gibi aşağı indim. Otobüsten içeriye baktığımda kulaklarından duman çıkan kırmızı surat kızgın bir boğa görmemle kahkaha atmam bir oldu. Çok komikti. Onun inmesine fırsat vermeden şoför çalıştırdı otobüsü. Helal sana otobüscü amca :)  "Sonunda kurtuldum" dedim içimden. Ve hastaneye doğru yol aldım.
Yine her zamanki gibi tansiyon ateş nabız oda oda gezerek takipleri alıyorduk. 254 odalı numarayı da bitirdikten sonra kapılarını kapatıp çıktık odadan. Hasta odaları ne kadar havasız. Nefesimi tutsam da yine de tenefüs ettim havayı. Berbat kokuyor. Öğürmemek için kendimi zor tuttum. Dışarı çıkınca derince bir nefes aldım. Gözlerimi kapattım ve temiz havanın mutluluğunu yaşadım. Gözlerimi açtığımda ise hiç de görmek istemedigim bi görüntüyle karşılaştım. Sabahki çocuk !!! OMG ! Onun burda ne işi var. Toprak mal mısın burası hastane ve burda olması gayet normal. Ne saçmalıyorum ben öyle. Hızlı adımlarla arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Ta ki kolumdan tutulup durduruluncaya kadar.

"Nereye gidiyorsun ufaklık, seninle daha görülmeyen bir hesabımız var. Ödemeden mi gideceksin ?

Aramızdaki mesafe gittikçe yaklaşıyordu. Ve bu anlamsız kalp atışlarımın hızlanmasına yol açıyordu. Daha önce hiç bir erkekle bu kadar çok yakinlasmamistim belki de ondandı.
Yüzündeki gülümseme iyice artarken

"KİM BİLİR, benden hoşlanmaya başlamışsındır bile. Cazibeme kimsenin dayanamayacağını biliyorum. Çekinme, söyleyebilirsin."

Egoist hayvan.

Ama bir şeyi unutuyordu. Ben hala Melih'i seviyordum..

Ve evet ilk hikayem ve ilk bölümü. :* 

Kim bilirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin