O gün, bu kara bayırların tek sahibi olduğunu iddia eden Jungkook için oldukça sıradan bir gündü. En başında, bugününü her zamanki rutiniyle geçirmeyi planlıyordu o.
Köye inecekti, meydanda biraz dolaşacak, gördüğü çocukları korkutacaktı. Belki biraz köyün ileri gelenlerinin damına sızar, keçilerine sataşır, çirkin mi çirkin birkaç şarkı mırıldanırdı onlar için. Buydu Jungkook.
Köyde sevilmezdi. Bir kara büyücü oluşundan dolayı köyün en küçük çocuklarından en yaşlı ninelerine kadar kimse sevmezdi onu. Neşe kaçırdığını söylerlerdi. Uğursuzluk getirdiğini, köyün bereketini kaçırdığını iddia ederlerdi. Bunların sahici yanları da olurdu mutlaka. Kara büyücü sıfatını almamıştı boşuna. Diğer fanileri tarlada korkutur, çeşme başında onlarla alay ederdi. Jungkook gerçek bir kara büyücüydü ve bundan çok hoşlanırdı.
En çok da köyün genç kızları korkardı ondan. Jungkook köyün tepesindeki pınarda vakit geçirmeye bayılırdı, orada saatlerce oturur su sesini dinlerken çatlak sesiyle türkülerini mırıldanırdı. Bu türküleri pınar yoluna gelen herkes tarafından kolayca duyulurdu, bıkmıştı köylüler ondan.
"Ah... Yine Jungkook pınarda... Geri dönün, bize rahat vermez şimdi." Evlerine su götürmek için testileri ellerinde pınara koşturan gencecik kızlar böylece geri dönerlerdi yoldan. Bıkmışlardı artık. Eve su götüremez olmuşlardı, onun çatlak sesinden türkü duymaya katlanamaz olmuşlardı.
Duyardı bunların hepsini kara büyücü Jungkook. Gülerdi arkalarından. Pınarın başına boylu boyunca uzanmış, gökyüzündeki kara bulutları izlerken türküsünü daya yüksek sesle bağırır, sesini daha fazla çatlatırdı. Amacı genç kızları daha da korkutup hızlıca kaçırmaktı. Jungkook bu fanilerin ondan kaçmasına bayılırdı. Herkesten iyi duyan kulakları, körpe gençlerin heyecandan ağaçkakanın gagasını sallaması gibi hızla atan kalp atışlarını duyabildiğinde ondan mutlusu olmazdı. Genç kızların pınardan uzaklaşırken kunduralarını çakıllı yollara vura vura kaçışı hayatının en zevk dolu dakikaları olurdu. Jungkook bunlardan beslenirdi, ruhen.
Yine de, her ne kadar kara büyücü olsa da, o da diğer faniler gibi acıkıyordu işte. Günün devamı da böyle geçerdi. Köylüler tarlalarını ekip biçtikten sonra öğle molası vermek adına evlerine geçer, kendilerine leziz yemekler pişirirlerdi. Jungkook ise bunu fırsat bilip tarlalara dadanırdı bu sefer. Meyve, sebze... Ne varsa toplardı tarlalardan. Yanında getirdiği bohçasının içine ihtiyacı kadar ekin doldururdu, köylülerin orada olmamasını fırsat bilirdi. İzinsiz girdiği tarlalarda özgürce koşar, yine çatlak sesiyle türkülerinden mırıldanmaya devam ederdi.
Kara büyücünün tarlalarına dadandığını fark eden köylüler, bir çare bulamaya çalışmışlardı. Bulmuşları da... Korkuluk, dedikleri bir şey icat etmişlerdi Jungkook'tan korunmak için. Bir çubuğa insan şeklinde kıyafetler giydirmiş, bir de çiftçi şapkası takmışlardı. Güya bu korkuluk dedikleri Jungkook'un köylülerin tarlalarına dadanmasından kurtaracaktı ha?
Korkuluk denen şeyi gördüğü an koskocaman bir kahkaha atmıştı Jungkook. "Beni bununla mı korkutacaksınız, hah!" Dakikalarca kahkaha atmıştı. Jungkook köylülerin kendisinden bile korkmazdı, bir çubuk adamdan mı korkacaktı?
Korkuluğu gördüğü gün, ondan hiç ayrılmamıştı bu kara büyücü. Çubuğu topraktan çıkarmış, korkuluğu hareket ettirmeye başlamıştı. Ne de güzel giyinmişti bu korkuluk! Üzerinde yeşil, küflenmiş düğmelere sahip bir hırka vardı. Bu, köyün ileri gelenlerinden birinin beş sene evvel giydiği hırkaydı bu. İlk gördüğü andan beri bu hırkaya bayılıyordu zaten. En güzel yanı ise küflenmiş düğmeleriydi. Tam bir antikaydı! Her zaman hırkanın kendisinin olmasını istemişti. Aceleyle çıkarmıştı korkuluğun üzerinden hırkayı, kendisi giydi. Yaşlı amcanın ter kokusu bile üzerindeydi, Jungkook bir faniden güçlü olan duygularıyla almıştı kokusunu. Önemsemedi. Küflenmiş demir düğmeleriyle önünü ilikledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VULTUREㅣtaekook
FanfictionKara büyücü Jungkook ve tek dostu, akbaba Taehyung. #crack