Bugün dünya üzerindeki insanların toplumsal yapısı, kültürü ve siyasal düşünceleri üzerinde büyük katkısı olmuş bir düşünürün kuramından hareketle devrimlerin itici güçlerinin neler olduğuna değineceğiz. Aristo, bugünün Avrupa'sının şekillenmesinde dinsel, siyasal, sosyal birçok yönden görüşleriyle etkilemiş ve düşünceleriyle geçmişten geleceğe ışık tutmuş bir düşünürdür. 2400 yıl önce yaşamış olmasına rağmen, ortaya koyduğu kuramlar insanın geçmiş ve geleceği ile bağlantılı olduğunu göstermekte. Tarih bir tekerrürden ibaret olmasa da, binlerce yıllık insan geçmişinde insan içgüdü ve yaşayışının benzerliği, insanlar üzerinde yapılmış gözlemler bize bugün ve geleceği okumamız adına yardımcı olacaktır.
Aristo, devrimlerin oluşumunda zenginliğin belli bir azınlığın elinde toplanmasını, haksız üstünlük kazanmaya, seçimlerde hile yapmaya, bir sınıfın devletteki erklerin pek çoğunu ele geçirerek haksız büyümesi gibi sebepleri sıralar. Aslında bu tasnifi birçoğumuz yapabiliriz.
Aslında buradan ilk olarak çıkarmamız gereken sonuç, insan doğasının aç gözlülüğü ve insan eliyle kurulan mekanizmaların organik bir yapıda oluşu, (doğar büyük gelişir ve ölür.) Bu sistemin binlerce yıllık bir devinim içinde tekrar ettiğini bizler göstermekteyiz. Bu organizmacı düşünüşün sebebi de kendimiz gibi yarattığımız sisteminde entropi eğiliminde olup yavaş yavaş dağıldığıdır. Her imparatorluk öncesinde kurulum, yayılış, gelişim ve doruk noktasına ulaştıktan sonra çöküşe geçmiş. Tüm devletler uzun yada kısa bir devinim içinde devam etmişler.
Antik çağlardan bu zamana kadar pek çok düşünür, buna engel olmak adına uygun siyasal yönetim şekilleri üzerinde düşünmüş, mevcut yapıyı koruma amacı gütmüşlerdir. İlk siyaset felsefecilerinden beri bu düşünüş ve çözüm önerileri süregelmiştir.
Birçok ideolojinin içinde de bu devleti yaşatma ve devam ettirme görüşlerini içinde barındıran siyasal düşünceler barındırır. Aristo da çözüm arayışlarına girdi. Eski yunan kent devletlerini ayakta tutmak için çabaladı. Var olan sistemin tüm inceliklerini toplumsal, siyasal yönden inceledi ve kendince bir tarif çıkardı. Biliyoruz ki tedavi için önce teşhis gerekir. Aristo'da sorunları tespit edip, bozulmayan bir sistem oluşturma yolunda bazı görüş ve fikirler oluşturdu...
Bozulmuş bir sistemin kendini toparlama yolu devletin çöküşü ve ardından küllerinden yeniden doğmaya mahkum oluşu mudur? Yoksa sistem çalışmaz hale gelince devrim ile yenilenip kabuk değiştirip yoluna devam edebilir mi? Aristoya göre, Monarşi(kral yönetimi), demokrasi(halk yönetimi) aristokrasi (elit yönetimi) gibi yönetim biçimleri sürekli kendi aralarında devrimler vasıtasıyla geçiş halindedir ve istikrar yoktur. Çünkü her yönetim biçiminin olumlu ve olumsuz yönleri vardır ve bu olumsuzluklar ortaya çıkınca devrim sebebi olup sistem değişir.
Yakın geçmişimizde Türkiye; günümüzde, Ortadoğu, Ukranya ve dünyanın pek çok yerinde devrimler yada darbeler gerçekleşiyor. Devrilen darbe ile gittiğini, yerine gelen devimle geldiğini söylüyor. Peki istikrar bunun neresinde diye sorarsak?
Benim görüşüme göre, devrim sürecine gelmeden önce sistemin bozuluş aşamasında yöneticinin tutum ve kişisel sorunlarının tüm sistemi etkileyerek bir kargaşayı ortaya çıkarması. (Balık baştan kokar) Bu kargaşa bir birikmişlik ve baskılanmanın sonucu olabilir. Suçu yönetici kitlede arama gibi bir düşüncem yok. Buna müsade eden tüm bireylerin, aynı gruba dahil olsun veya olmasın farklı düşünsün veya düşünmesin 'siyasal hayvan' olduğunu her platformda göstermesi gerekir. Görüşlerini, hissettiklerini bir anlık patlama ile değil süreklilik halinde gösterebilmesidir. İktidarla aynı görüşte olanda olmayanda siyasal katılımda her an aktif ve ön planda olması durumunda, bu bilinç karşısında sistemin bozulma gibi bir durumu olmayacak, demokratik yollardan gereken cevap adresine teslim olacaktır.
Peki, bir ülkenin eğitim politikası, kültürü, siyasal geleneği, bir insanın doğumundan itibaren ona bu baskıyı ve siyasal yönden pasivize olmayı empoze ediyorsa? Askeri gücü elinde bulunduran cunta'nın tehtidi altındaysa? O zaman devrim, darbe kaçınılmaz olmaz mı?
Darbeden sonra kurulan özgür sistemin başına gelmiş bulunan 'şahsiyet' geniş halk desteğini aldıktan sonra eğitim politikasını tekrar istediği gibi değiştirip, tüm sistemin organları içine yayılmaya başlarsa bunu farkedemeyen halk ve bunu farkedebilen azınlık arasında bir düşmanlık yaratılmaya çalışılırsa? İnsanları kutuplaştırır ve özgür sistemi tekrar kendi baskı ve korku iklimine çevirirse?
Birkez daha mı devrim olmalı??
Görünüşe göre aristo bu devinim nedenlerini ortaya koyarak, bu devinime neden olarak sebepleri tespit edip, çözüm yolları arayıp, sistemin istikrarı için yıllarca kafa patlamasına rağmen ortaya koyduğu tedavi, 2400 yılda sayısız devrim, darbe, savaşlar, devletlerin kurulup yıkılması devam ettiyse sanırım pekte etkili olamadı. Ayrıca benimde böyle bir formülüm yok...
Ancak şuanı yaşıyor ve birçok şeyin farkındayız. Elimizin altındaki imkanlar, bizi düşünmekten ve sorgulamaktan alıkoyan sistemin kabuğunu kırabilecek düzeyde. Biz korkunun ve gerçeğin arkasında olduktan sonra sopalarla değil düşüncelerimizin gücüyle gerçeğin ve doğrunun hakimiyetini tüm sisteme tersine empoze edebiliriz. Çözümü bize Aristo'nun hocasının hocası sokrates ''kendini bil'' diyerek göstermiş...
Kendimizi tanıdıktan sonra, yani öncelikle sistemin değil, kendi kabuğumuzu kırdıktan sonra bedeninin, biyolojinin genlerine işlediği siyasal hayvanı ortaya çıkaracak, bizim için doğru olan gerçeklerin peşinde diğer tüm insanlar gibi huzur puzzle'ının bir parçası olabiliriz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aristoteles ve Devrim
Non-FictionGünümüz toplumlarında, ideolojiye bağlı gelişen, değişen siyasi görüşlerin hayatın her noktasında hayata bakışı ve verilen kararları ne yönde değiştirdiğini inceleyeceğim yazı dizisinin ilk bölümünde siyaset felsefesinin büyük düşünürü Aristoteles'i...