[ two: i cannot lose ]
xkahverengi saçlarına, etrafında ateş böceği gibi dönüp dolaşan insanlar tarafından şekil verilmeye çalışılırken genç adam orada öylece oturmaktan başka bir şey yapamıyordu.
başında dikilen çalışanlar ortaya türlü türlü, jaehyun'un çoktan dinlemeyi bıraktığı sorular atıyordu. hangi allığı sürmelilerdi? hangisi daha doğal duracaktı? ne kadar çil eklemeleri gerekiyordu? saçı böyle olmuş muydu?
dinlese ne olacaktı ya, ona fikrini mi soracaklardı sanki?
günün yıldızının o olmasına rağmen, hiçbir konuda, hiçbir fikri sorulmayacaktı. sanki fikir belirtmeye hakkı yokmuş gibi.
belki de yoktu.
jaehyun bazen gerçekten bir oyuncak bebek gibi hissetmiyor değildi.
aynı bir ay önce ortalığı kasıp kavuran o şarkının, her yerde dolaşan sözlerinin dediği gibi, onu bir oyuncak bebeğe çeviriyorlardı.
jaehyun bundan ne kadar memnundu artık bilemiyordu.
iç çekti. bir çekimdeydi, dergi çekimi. şu sıralar o kadar meşguldü ki, programlarının aralarına sıkıştırdığı kısa sürelerde kendine hayatta kalacak kadar zaman ayırmaya çalışıyordu. son bir ayını oradan oraya koşarak geçirmişti.
ty şarkısını çıkardığından beri geçen bir ay.
gündemden bir an için bile düşmediği bir ay.
o an gerçekten hiçbir şey yapmıyor olsa bile -ki böyle zamanlar gayet azdı- hala hakkında konuşan yüzlerce, binlerce insan vardı. hakkında çıkan şarkı, rapçi tarafından bu parçanın kime olduğuna dair bir yorum alınamasa bile onu ilk günden beri gündemde tutuyordu.
bir şekilde, birbirlerinin popülerliklerini katlamış gibilerdi. bir tarafın fanları ister istemez bütün bunlara kapılıyor, bir anda kendini diğer taraf hakkında bilgi sahibi buluveriyordu. ortada hiçbir etkinlikleri olmasa bile iki sanatçının isimleri satırlarda yan yana geçiyordu.
jaehyun'sa göz göre göre ateşe körükle gitmişti.
solo bir station şarkısı çıkarmıştı.
princess'ın çıkışından kısa bir süre sonra jaehyun'un da bir şarkı çıkarması herkese bunun bir cevap olduğuna inandırmıştı.
aslına bakılırsa çıkardığı şarkının sözlerinde bir cevap niteliğinde herhangi bir şey yoktu. tatlı, sakin, bal gibi sesiyle huzur verici bir aşk şarkısıydı. sözleri bir sevgiliye yazılmış gibiydi. hayatın zorluğu içerisinde, olduğun yere ait hissetmediğin zamanlarda dahi yanında olan, evinde gibi hissettiren bir sevgiliye.
jung jaehyun'un güzel bir yüzden daha fazlası olmadığını düşünenlere ise güzel bir cevaptı, çünkü hem güzel sesi ve tekniğiyle, hem de söz yazımıyla ortaya mükemmel bir iş çıkarmıştı.
ayrıca, her nasılsa şarkıcının bir single çıkaracağı dedikoduları, resmî bir açıklama olmasa da rapçi kendisini hedef seçmeden bile vardı. çalışmalara çoktan başlanmıştı.
uzun lafın kısası, kimliği belirsiz bu adamın zamanlama becerisi de pek iyi olsa gerekti.
şarkısını çıkardığından beri korkunç derecede dolu geçen haftası tam gazıyla devam ediyordu ve jaehyun yorulmuştu. artık bugün biraz da olsa rahat edebilmeyi umut ediyordu.
tabii şu çekim biterse.
bir türlü başlayamadıkları şu çekim.
çıkardığı şarkı üzerine, sonraki ay için bir derginin kapağında bulunacaktı. sabahın sinir bozucu derecede erken bir saatinde çekimin yapıldığı stüdyoya gelmişti, etrafının tanımadığı çalışanlarla dolu oluşu da alasıydı.
menajeri kendi şirketinden bir stilistin de yanına gönderileceğini söylemişti ve şu an, tam da bunu bekliyorlardı.
görünüşe göre stilisti geç kalmıştı. makyajı ve saçının yapılması bitmişti ve hala oturmaya devam ettiği, aynanın karşısındaki koltukta bekliyordu. gözlerini masanın geniş aynasına çıkardı ve yansımasını incelemeye başladı.
kahverengi saçları, biraz dağınık görünmesi düşünülerek şekillendirilmişti. yüzündeki makyaj, alışık olduğundan çok farklıydı. genel olarak sade bırakılmaya çalışılmıştı, asıl hikaye yanaklarında başlıyordu. yüzüne sürülen allık, normalde tercih edilenden daha fazlaydı.
pespembe olmuş yanaklarının üstüne çiller çizmişlerdi. bütün bu görüntüsünü de, bir çift yeşil lens ile tamamlamışlardı.
biraz kendini süzdü. farklı görünüyordu, ama hoşuna gitmişti. acaba o...
stüdyonun kapısı açıldı.
hızlı adımlarla içeri bir adam girdi. üstündeki sütlü kahve rengi uzun kaban, neredeyse ayak bileklerine kadar uzanıyordu. stüdyoya girdiği gibi karşısına çıkan birkaç çalışana bir şeyler demeye başlamıştı bile. siyah, dağılmış saçları arasından zar zor görünen kahverengi, keskin gözleri avını arar gibi içeriyi tarıyordu.
kısılmış gözleri avını buldu.
adımlarını onu bekleyen adama yönlendirirken yüzündeki siyah maskeyi çıkarmış, kabanının cebine sokuşturmuştu. yanına kadar geldi.
koyu kahve gözlerindeki o yoğun, tarif edilemeyen ifadeyle süslenip püslenmiş adamı süzdü stilist. sonunda da konuşmaya başladı.
"geciktiğim için üzgünüm, jaehyun-ah."
jaehyun pembe dudaklarına tatlı bir gülümseme yerleştirdi.
"sorun değil, taeyong-shi."
x
bu bayağı kısa bir kitap haberiniz olsun pat diye bitince bana kızmayın,,,
3 - 5 bölümlük ufak bir şey olacakumarım seversiniz!! <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
princess | jaeyong
Fanfictionkimliğini gizli tutan bir rapçinin yeni şarkısı için seçtiği hedef, sektörün prensi lakabını ellerinde tutan jung jaehyun'un ta kendisi olmuştu. [minific]