Hermes'in Kanatları

1.4K 76 137
                                    

**Merhabalar efendim. Omegaverse bir sekai hikayesiyle karşınızdayım. Bu fici beni bu türü denemeye teşvik eden canım okur @alanurdilruba 'ya ithaf etmek istiyorum.

Başlamadan önce minific olacağını  belirteyim. Üç bölümde bitirmeyi planlıyorum. Ve bir not daha kurguda geçen dünya tamamen benim hayal ürünümdür, omegaverse evreni böyle değil ki demeyelim. Hikaye sadece omegaversetir, kurt adamlar içermez. Yaşadığımız dünyayla arasındaki fark toplumsal sınıflandırılma ve doğurganlık özelliğinin iki cinsiyete de bahşedilmiş olmasıdır. Onun dışında her şey tıpkı normal hayattaki gibi işlemektedir. Not bitti.

E artık başlayalım o zaman ve yorum yapmayı unutmayalım :)

Hiçbir zaman güzel olduğumu düşünmedim. Ya da yetenekli. Ne Kyungsoo gibi doğuştan gelen bir beceriye ne de Baekkie gibi yumuşak hatlı sevimli bir yüze sahibim. Ben hiçbir zaman Chanyeol de olmadım. Cüsselerimiz yakın olsa da, keskin bir surata sahip olsam da onun gibi de değilim. O gerçek bir güce sahip. Sahici demek istiyorum, benim gibi yalancı değil. Ben ne babamın istediği evlat olmayı ne de kabul görecek bir kimliğe ait olmayı becerdim. Aldığım onca eğitimden utanıp adam akıllı bir oyuncu bile olamadım ben. Ben yalnızca, yıllarca sakladığı kimliğini bir haftalık herifin tekine ifşa eden bir aptalım. Müsade ederseniz en baştan başlamak isterim. Her şeyin boka sardığı o günden...

Kyungsoo ile okuldan çıkmış her zaman takıldığımız kafede oturuyorduk. Daha doğrusu elimize tutuşturulan oyuna çalışıyorduk. Seul Sanat Akademisi'ndeki üçüncü yılımız ikimiz için de epey yoğun tempoda geçiyordu. Tamam, kabul ediyorum. Ben daha çok zorlanıyordum. Kyungsoo bir dahiydi. Her rolün altından kalkabilme konusunda okulda üstüne tanınacak biri yoktu. Sesini ustalıkla kontrol edebiliyor, mimiklerini ve bakışlarını olağandışı bir doğallıkta kullanıyordu. Tiyatroya aşıktı.

Ben ise.. Ben sadece babamı memnun etmek için buradaydım. Ülkenin en ünlü metot oyunculuğu temsilcilerinden biri olan babam, belki de türünün tek örneğiydi, benim de onun yolundan gittiğimi görmeden gözlerini huzurla kapatamayacaktı. Altmış yaşına merdiven dayamış olan sanat emektarı babam, oğlunun da bu camiaya yön veren isimlerden biri olduğuna şahit olmadan susmayacaktı. Tercih döneminde beni zorlamayacak kadar naif olan babam, küçüklükten beri anlattıklarıyla, övündükleriyle, hayalleriyle beni çoktan manipüle etmiş, başka bir seçeneği düşünmemi imkansız kılmıştı. Ben La Fontaine masallarıyla değil Molière'in komedyalarıyla büyümüştüm. Parklarda değil tiyatro salonlarında geçirmiştim vaktimi. Yaşıtlarım bisikletleriyle mahalle turu yaparken ben sahne ışıklarına alışmakla meşguldüm. Tek öğrendiğim sesimi diyaframdan nasıl çıkartabilirimdi. Tek gördüğüm spot ışıklarıydı ve tek duyduğum alkış sesiydi. Başka seçenekler olduğunu çok sonra öğrendim. Çok çok sonra.

İki yıl önceydi. Okulun ilk senesinde tanıştığım, sonradan en yakın arkadaşım haline gelen Kyungsoo'yla sahne provası yaparken yan odadan beni transa geçirecek kadar büyüleyici bir ses yükseliyordu. Dediğim gibi transa geçmiş gibiydim. Bilinçsizce o sese sürüklendim ve camdan gördüğüm manzara onca yıllık hayatımdaki en etkileyici şeydi. Hala da öyle. Piyanonun, odayı çevreleyen cam duvarları bile dile getirecek yumuşak tınısına kapılmış bir kuğu gibi süzülen estetik bedenler.. Onların bu dünyadan bağımsızmış gibi segiledikleri sanatı görür görmez tek bir düşünce geçmişti aklımdan. Ben de, dedim. Ben de uçmak istiyorum. Ben de çırpmak istiyorum kanatlarımı.

Baleyle ilk o gün tanıştım. Ve tanıştığım gibi de kaldı. Haftanın iki günü onların pratik yapmalarını izlemekle yetindim. Kampüsün içindeki bu sıradan kafede, elimde oyun metniyle replik ezberlemeye çalışmamdan anlamalıydınız. Yozlaşmış bir toplumda yaşıyoruz ve öyle her kafana eseni yapmana izin vermiyorlardı. Herkesin bir görevi vardı sığ beyinlerin kapladığı, bu sistemlere dayalı dünyada.

Balance and Lust || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin