Chapter 2)

8 1 0
                                    

Sarışın elinde tuttuğu boyalarla bakarken, dün Baekhyun ile konuşmaları aklına gelmişti. Aslında çoğu zaman konuşmaları küçük sarılmalar ya da birinin uyuyakalması ile bitiyor olsa bile o gün sanki bir tık daha enerjiklerdi ve ikisi de yavaş yavaş gençlik yıllarının gerçekten değerini bilmeye başlıyordu. Bu yüzden Tae elinde tuttuğu pembe rengi oldukça pastel tonda gözüken boya kutusuna bakmış ve eldivenlerini geçirmişti. Eskiden çalıştığı çiçekçi yerine artık, kendi işini kuruduğundan ve kendi halinde çiçeklerini satmaya başladığı andan beri hayatında oluşan o direnç düşüklüğü ve çoğu şey gitmişti ama ellerine her baktığında küçük yara izlerini ve Baekhyun'un seneleri aşan gitarını bıraktığı izler parmak uçlarını güzelleştiriyordu.

Aslında iki bedende gerçekten yaralarıyla gurur duyuyordu. Onları bu noktaya getiren yara izleriydi, ikisi de pek kolay kat etmemişti bu yolları.

Şimdi ise hayatlarını klasik ve huzurlu denecek bir şekilde yaşarlarken tıpkı Baekhyun'un deyimi ile sarışın artık pembe bir pamuk şekere dönmesi gibi küçük heyecanları oluyordu. Her ne kadar Baekhyun o kırmızı mulletli halinden pek hoşlanmasa bile Taeyeon o pembe saçlarını seviyordu. Bazen onları ve küçük gümüş yüzüklerini, giydiği tülden elbiseleri ya da Baek'in çoğu zaman ona kendi elleri ile yapıp hediye ettiği kolyeleri. Sevgilisi çoğu zaman, onları yakmasını istiyor ve akıllarına gelen onlarca komik ve dehşet verici anlar ile kahkahalarını kendilerine saklayamıyorlardı.

Boyanın hafif burun kırıştıran kokusu oldukça beyazın ağırlıklı olduğu banyoya karışırken, bu işi hızlı bitirmek adına sarı saçlarını hızlıca pembe renge boyamak adına fırçayı boya kutusuna batırmış ve kısa sürede kendisine gülmesine neden olacak bir topuz ile saçlarını bekletmeye almıştı. Bu sırada Jieun'dan gelen mesajlara bakmaktan korkuyordu. Ona "Pamuk Taeyeon geri dönüyor." diye ses kaydı attığı andan beri telefonu durmadan çınlıyordu.

Jieun:
SENİ HAİN
NASIL BANA SÖYLEDİKTEN SONRA TELEFONUNA BAKMAZSIN

Tif:
Neler oluyor?

Jieun:
*Ekran görüntüsü*
Bu hanımefendi, bana sadece bu mesajı attıktan sonra yirmi dakikadır mesajlarıma dönmüyor ve sana haber bile vermemiş?
Eğer Lilly rahat dursaydı, Baekhyun bile demeden evlerini basardım ama canım kızım, annesini ve babasını hayatı sorgulatmak ister gibi uyumamaya devam ediyor.

Tif:
Şu an evlerini basmamak adına hiçbir nedenim yok ve işlerim tam anlamıyla bugün ve yarın adına bitmiş durumda?

Yarım saat sonra duştan çıktığımda size  bütün fotoğraflarını atacağım. Sadece otuz oluyorum ve yeni şeyler denemek istiyorum. Dün akşam Baek ile konuşurken küçük anılar aklımıza geldi ve son festivalimiz biraz fazla renkli olduğundan neden otuz yaşımda bir şeyler denemeyeyim dedim... Artık rica ediyorum telefonumu rahat bırakır mısınız?


Jieun:
Sonra bu kıza neden kızgın kalamıyorum. Al işte nedeni oldukça belli... Gidiyorum ben, Junmyeon artık mutfağı Lilly ile batırmadan önce onları kendilerinden kurtarmam lazım.

Tif:
Galiba bu grupta tek otuz yaş sendromuna girmeyen ben kaldı. Bekle beni otuz, seni yeneceğim.

Boyalı saçlarına rağmen kahkaha atan kız artık otuzun ne anlama geldiğini biliyordu. Aslında pek bir anlamı yoktu onun için, bazı şeylerin farkına bir gece ansızın varmıyordunuz, hayatınızda sevdiğiniz bir adam, sevdiğiniz bir işiniz, sizi seven ve her zaman destekleyen arkadaşlarınız ve yeni yeni ortaya çıkan gri bir afacan vardı. Otuz ise sadece sayıydı, Jieun o gece onları kendi evlerine davet etmiş ve komşulardan aldıkları ikazları umursamadan içip dağıtması ile gelen polislere uzattığı vişne suyu soda karışımı ile "Hayatımda sadece bir kere otuz oluyorum, bu noktaya kadar iyi dayandım şimdi bir canlıyı içimde yaşatıyorum. Bırakın yaşayım!" söylemiyle Junmyeon'un büyük bir küfür etmesine ve sahte bir şaşırma sesiyle "Uppss." şeklinde şaşırmıştı.

YOUTH Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin