Yeni keşfettiği kirazlı lolipopu şapırdatarak emerken yeni taşındığı bu mahallede geziniyordu Hyunjin. Caddede öylece ilerlerken biraz ötede bir park görmüştü. Günlerdir mahallede dolaşıyordu ancak bu parkı yeni bulduğu için bir miktar kızgındı kendine. Küçük adımlarını hızlandırarak parka ilerlemişti.
"Ah! Saçlarıma dokunma seni aptal, canımı yakıyorsun. Bırak beni!"
Hyunjin parka girecekti ancak duyduğu seslerle çitlerin arkasına saklanmıştı. Sesin geldiği yöne baktığında pembe saçlı bir genç ve onu kollarından yakalamış iki büyük çocuk gördü. Büyük olanlar fazla güçlü görünüyordu Hyunjin'e göre. Ancak pembe saçlı olanın onlara kafa tutabilmesi Hyunjin'i şaşırtmış ve oldukça havalı gelmişti.
"Annen sana pembenin kız rengi olduğunu söylemedi mi? Ne bu saçların hali?"
"Kıza benziyorsun bücür." ve ardından bir kahkaha.
Pembe saçlı genç sinirlenirken bağırdı, "Kız değilim, seni bile dövebilirim!" tam o sırada bir yumruk yemişti yüzüne. Başı yana düşerken biraz sersemlemişti. "Döv dövebilirsen seni bücür." İki büyük çocuk tekrar gülüşürken tüm bunları gören Hyunjin aniden çatmıştı kaşlarını. İçi garip bir şekilde öfkeyle doldu. İkisinin de yüzünü dağıtmak istiyordu. Parka bir hışımla girdiğinde üç çocuğunda bakışları Hyunjin'i bulmuştu.
"Onu rahat bırakın. Suçsuz insanları dokunamazsınız!" hala çatık kaşlarını bozmadan büyüklerine bakıyordu. Büyük olanlar ise pembe saçlı olanı bırakıp Hyunjin'e doğru ilerliyordu. Tam Hyunjin'in önünde durduklarında küçük bedenini bir korku kaplamıştı. Yedi yıllık hayatının en gerilimli dakikalarını yaşadığının farkındaydı.
"Buna sen mi karar veriyorsun bebek?" Hyunjin kollarını kavuşturmuş, sinirli bakışlarını sürdürüyordu. "Yedi yaşındayım, teknik olarak bir bebek değilim." tabii bu cevabının ardından dizine tekme yemesi bir olmuştu. Yere düştüğü an dizi acımış ve dudaklarından ufak bir inilti düşmüştü. Bir diğer çocuk ise Hyunjin'i yakasından tutup adeta fırlatmıştı. Başı dönen küçük çocuk bir süre yerden kalkamadı. O dövüşemezdi, her zaman sessiz kalan taraf olurdu. İlk kez içindeki karşı koyma dürtüsünü engellememiş, pembe çocuğun kahramanı gibi hissetmişti.
"Gidelim buradan." dedi büyüklerden biri, ardından hızla oradan kayboldular. Pembe çocuk, büyüklerinin gitmesinin ardından Hyunjin'in yanına gitmişti. Hyunjin ise henüz ayağa kalkabilmişti, pembe çocuğa gülümsemek üzereyken çocuğun sert bakışları ile karşılaştı. Neler olduğunu anlayamamıştı.
"Bana yardımcı olabileceğini kim söyledi? Tek başıma güçsüz müyüm sanıyorsun?" karşısındakine öfkeyle bağırırken öylece kalakalmıştı Hyunjin. Yalnızca bir teşekkür beklemişti.
"Sadece yardımcı olmak istemiştim." korkakça söylediği cümlenin ardından gözleri dolmuştu. Neden durduk yere biri ona bağırıyordu ki? Bunları hak etmediğini düşünüyordu.
"Olma." pembe çocuk derin bir nefes verdi. Karşısındaki gencin gözlerinin dolduğunu fark ettiğinde içindeki merhamete engel olamadı. "Tamam ağlamayı kes." Hyunjin alt dudağını sarkıttığında gözlerinden birkaç yaş akmıştı, pembe çocuk yutkundu. Karşısındaki çocuğun neden böyle yaptığını kavrayamıyordu. Güçsüz gözüktüğünün farkında değil miydi? Üstelik kendisinin önünde küçük düşmüştü, neden bunu yapmaya devam ediyordu?
"Gel şöyle otur." derken Hyunjin'in bileğini kavradı ve onu bir salıncağa oturttu. Hyunjin'in göz yaşları durmuş, pembe saçlıya odaklanmıştı. Önünde eğildiğinde Hyunjin'in kanayan dizine çarpmıştı gözü. "Canın çok yanıyor mu?" diye sorduğunda olumsuz yanıt almıştı. Yine de öylece bırakmak istemedi onu. Sol eliyle kaldırdı alnındaki saçlarını. Alnında pandalı bir yara bandı vardı. Bir diğer eliyle alnındaki yara bandını çıkardı ve Hyunjin'in dizindeki yaraya yapıştırdı. Küçük Hyunjin'in kafası karışmıştı. Ona bağırmanın ardından neden dizine yara bandı yapıştırmıştı ki?
Bakışlarını Hyunjin'in dizinden çekip gözlerine getirdi. Ardından ayağa kalkmıştı. Sert olduğunu düşündüğü ancak Hyunjin'e oldukça sevimli gelen farklı bir ses tonuyla "Sakın beni bir daha kurtarmaya çalışma. Sadece seni ben kurtarabilirim, ben senden güçlüyüm. Duydun mu beni?" dedi. Hyunjin ise aşağı yukarı başını sallayarak gülümsedi. Jeongin korkacağını düşündüğü için utanmıştı, neden bu çocuk ona gülümsüyordu?
"Hey! Neye gülüyorsun sen? Komik bir şey mi söyledim?" Hyunjin şaşkınca baktı karşısındaki çocuğa. Neden her şeyi yanlış anladığını anlayamamıştı. "Sevimli görünüyordun." dedi kısaca. Pembe saçlı olanın yanakları da pembeleştiğinde Hyunjin yanlış bir şey söylediğini sanmıştı.
"B-ben sevimli falan değilim. Ben ayrıca.. ayrıca kıza da benzemiyorum! Erkeğim ben, sert ve ciddiyim. Sevimli biri değilim. Bana sevimli olduğumu söyleme!" kaşları çatılırken tekrar sesini biraz yükseltmişti. Hyunjin gülmemek için zor tutmuştu kendini. Yanaklarının iç kısmını ısırırken başını aşağı yukarı salladı. Kendini rahat hissetmişti pembe çocuğun yanındayken. Uzun süredir gülmeyen Hyunjin, şu an kahkaha atma isteği ile dolup taşıyordu.
"Peki adın ne?" dedi salıncaktan kalkarken. Onun tam karşısında durmuştu. "Ben Yang Jeongin." dedi, yüzünde inatçı bir gülümseme vardı. Hyunjin bu çocuğu gördüğünden beri ilk kez görmüştü gülümsediğini. "Ben de Hwang Hyunjin." dedi buna karşılık.
"Tanıştığıma memnun oldum Hwang. Sana Hwang diyeceğim, soyadını sevdim." Hyunjin gülümseyerek "Memnun oldum Jeongin." dedi. Sonunda bir arkadaşı olmuştu.
※
"Çok yakında seninle olacağım."
Beyninde hala dün gece gördüğü rüya dolanıyordu. Jeongin'in yüzünü yeniden hatırlayışı ve o öpücük..
Derslerine odaklanamıyordu. Yaklaşan sınav haftası için de endişeliydi. Rüyanın bir şeye işaret ettiğini düşündüğünden fazla dikkatli davranıyordu. Ancak tüm gün başına hiçbir şey gelmemişti. O geri gelemeyecekse Hyunjin'in ölecek olması gerekmez miydi?
Başını sırasına yasladı ve uyuklamaya çalıştı. Rüyadan sonra bir an bile uyuyamamıştı.
Sınıfın kapısı tıklatıldığında umursamak istemedi. Önemsiz bir şey olduğunu düşünmüştü. Ancak rehber öğretmenin "Hoş geldin, sen yeni öğrenci olmalısın." dediğini duyduğunda merakla kaldırdı kafasını.
Beklemediği yüzle karşılaştığında beyninden vurulmuşa dönmüştü.
"Ben Yang Jeongin, Seoul Merkez Lisesinden geliyorum. Lütfen iyi geçinelim." dedi ve gülümsedi. Hyunjin ise hala karşısındaki bedenden gözlerini çekemiyordu. Bu onun Jeongin'iydi, pembe saçlarıyla onun Jeongin'inden başkası olamazdı. Tüm vücudunu güçlü bir titreme almıştı, korkuyordu. Tüm bunların imkansız olduğunu düşünüyor, anlam veremiyordu. "O gerçekten Jeongin mi..?" dedi kendi kendine. Rüyanın anlamı bu muydu?
"Boş bir yere geçebilirsin." dendiğinde Jeongin'in gözü boş yerleri aramaya başlamıştı. O sırada fark etmişti Hwang Hyunjin'i. İkilinin gözleri birleştiğinde aralarındaki patlamadan yalnızca ikisi haberdardı. Jeongin yerinde aniden çakılı kalırken tüm sınıfın bakışları ona dönmüştü. "Jeongin, bir şey mi soracaktın?" diye sordu rehber öğretmen. Jeongin başını ağır ağır salladı ve boş bir sırada yerini aldı.
Hyunjin titreyen ellerini umursamadan su şişesini açtı ve birkaç yudum su içti. Üzerinde gezinen bakışları hissedebiliyordu. Hyunjin, Jeongin'in fark etmeden aynı sınıfa geldiğini anlamıştı. Varlığına inanamıyordu, karşısındaki genç onun sakurasıydı. Delicesine özlediği sakura, onu özlememişse kendine gelebilir miydi?
Jeongin'in ise Hyunjin'den pek bir farkı yoktu. Hyunjin'in ne kadar büyüdüğünü ve güzelleştiğini fark etti. Kalbi, gözleri kesiştiğinde deli gibi atmaya başlamıştı. Henüz beyni o kişinin Hyunjin olduğunu anlayamadan Jeongin'in midesi kasılmıştı. Yıllar sonra karşısına çıkacağını asla düşünemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sakura | hyunin
Fanfiction[ 24 ] hwang hyunjin, öldüğünü sandığı biricik çocukluk arkadaşı yang jeongin ile yıllar sonra karşılaşmıştı. bununla birlikte entrikalarla dolu hayatının kapıları bir bir açıldı. ( 160521 - ? )