Bunu böyle 1800lerde Fransa'da gibi düşündüm çok ona göre okuyun.
.
.
.
Genç kız her boş zamanında yaptığı gibi bisikletiyle dolaşıyordu. Fakat o kasabanın içindeki kalabalıkta gezmeyi sevmezdi. Kasabadan uzakta kalan o yeşil tarlalar arasında toprak yolda gezerdi.Kendine bellediği bir yer bile vardı. Yine oraya gidiyordu. Toprak yolun yanında, her yanı ağaçlar ve yeşilliklerle kaplı, çok büyük olmayan bir araziydi. Kasabadan uzak kalmış bir yerdi fakat bir çeşme ve tek bir dut ağacı bile vardı burada.
Genç kız toprak yolda ilerlerken gördüğü tanıdık ağaçlarla geldiğini anlamıştı.
Her zamanki gibi orada yalnız olacağını sanıyordu fakat orada biri daha vardı.Çeşmeden su içiyordu. Nefes nefese kaldığı için inip kalkan göğsü ve alnından akan terlerle cidden yorulmuşa benziyordu bu su içen oğlan.
Genç kız buna şaşırmadan edemedi. Çünkü buraya gelmeye başladığından beri burada kimseyi görmemişti.
Kızla aynı yaşta gibi görünen genç çocuğun teni genç kızın tenine tezat olarak esmerdi. Esmer teniyle uyumlu olan açık kahverengi saçları alnına dökülüyordu. Bazı tutamları ise terden alnına yapışmıştı. Çocuğun yüzü terli olmasına rağmen pürüzsüzlüğü ve güzelliğiyle dikkat çekiyordu. Kalın ama biçimli kaşları, kömürü andıran siyah irisleri, çekik gözleri ve herkesi kıskandırabilecek olan dolgun ve şekilli dudakları... Uzun bacakları ve ince beliyle bu çocuğun baştan aşağı çekici olduğu kabul edilmeliydi.
Genç kız bütün kasabalılar gibi tanıyordu bu oğlanı.
Genç çocuk ise sonunda kimsenin onu rahatsız edemeyeceği bir dinlenme yeri bulduğunu düşünmüştü fakat aniden çıka gelen bu bisikletli kızla hayalleri suya düşmüştü.
Genç çocuk da kızı tanıyordu. Genç kız kasabada hayli bilinirdi. Nazik oluşu ve yardımseverliğiyle tanınırdı kasabada. Tabi güzelliği de tanınmasına yardımcı oluyordu. Altın rengi saçları, ay kadar beyaz teni, her ela gözlüde olmayacak yeşillikteki irisleriyle bütünleşen büyük gözleri vardı kızın. İnce fakat biçimli dudakları vardı. Pürüzsüz teninin üstündeki al yanaklarıyla da dudaklarının pembe rengi bir bütün gibi duruyordu. Kızın uzun boyu ve ince beli ise herkesi kıskandıracak türdendi.
İkisi de birbirinin şaşkın bakışlarıyla gerilerek etrafa bakınıyordu. En sonunda genç kız her zaman oturduğu dut ağacının gölgesine gitmeye karar vermişti. Bisikletinin sepetinden kitabını, oturmak için aldığı örtüsünü ve küçük atıştırmalığını aldı. Dut ağacı çocuğun olduğu tarafa yakın olduğu için genç oğlanın yanından geçmek zorunda kalmış, ayıp olmaması gibi her zaman takındığı güleryüzlü ifadesiyle çocuğa baş selamı vermişti. Genç oğlan da buna karşılık olarak vücudundan geçmiş şaşkınlıkla ifadesizce karşı selam vermişti kıza.
En sonunda genç kız örtüsünü yere sermiş ve üstüne kitabıyla atıştırmalıklarını koyup oturmuş, kitabını okumaya başlamıştı. Genç çocuk ise arazinin öbür ucunda hiçbir şey sermeden yere oturmuş sessizliği dinliyordu.
.
.
.Bu tarz takılıyorlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mûrier
General Fiction"Şey, dut ister misiniz?" Kasaba içinde hakkında kötü dedikodular yayılmış bir oğlan ve tesadüfen karşılaştığı altın saçlı bir kız...