Her şey Asiye'nin sürekli hasta olmasıyla başlamıştı aslında.
Doruk aşırı korumacı değildi, hayır. Bunu neredeyse kendi akıl sağlığı için yaptığına inandıracaktı kendini. Ama işler pek de onun istediği gibi gitmemişti.
Genç kız kaldıkları kümesin ısınma sorunu yüzünden çoğu günlerini soğuk algınlığı, halsizlik ve bitkinlikle geçiriyordu. Eve çıkma ihtiyaçları sadece küçük Emel için değil, ailenin diğer bireyleri açısından da öncelikli bir zaruriyet halini almıştı. Ama her nasılsa bu durumdan en fazla etkilenen Emel değil, Asiye olmuştu. Zira para kazanma gerekliliği karşısında Asiye abisini ve Ömer'i ikna etmiş, kendisi de bir kafede çalışmaya başlamıştı. Kafenin evlerine yakın oluşu, görece güzel bir muhitte yer alması, müşterilerinin genelde öğrenci olmasından dolayı Kadir, akşamları onu iş yerinden almak koşuluyla bu duruma razı olmak zorunda kalmıştı. Asiye'nin mesaisi birkaç saat sürse de hem ödevleri ve dersleri hem de haftanın belli günlerini sürekli ayakta hizmet vererek geçirmesinden ötürü genç kız iyice yorgun düşüyor, ama çoğu zaman hiçbir şey yokmuşçasına davranmaya devam ediyordu. Kadir'e göre ikizi Ömer onun yaşadığı zorluğun daha çok farkındaydı ama ikizler aralarında kavga inat orta yol bulmuşlar, Asiye'nin bin bir dil dökmesi üzerine durumu abilerine belli etmemeye karar vermişlerdi.
Bu tabii Doruk Atakul için geçerliliği olan bir anlaşma değildi.
Asiye henüz kendisine bir cevap vermemiş olsa da dünyasının ekseni Asiye'ye doğru kaydığından onun yüzünde beliren fazla yorgunluk, hareket edişindeki halsizlik ve sürekli içini acıtan öksürük sesleri Doruk için dayanılmaz bir hal almıştı. Doruk ona açıkça soramıyordu ama tahmin edebiliyordu neden kendisini bu kadar hırpaladığını. Asiye'nin sağlık durumu gece sokaklarda şarkı söylemesine de engel oluyor, zaten kafede çalıştığı günler harici derslerine ancak zaman bulabildiğinden Doruk ile herhangi bir şey yapmasına zaman kalmıyordu. Ama bu şu an Doruk için kafaya takacağı bir mesele değildi, aksine, onun eve gidip dinlenmesi için kendi görüşme saatlerinden fazlasını bile verebilirdi.
Asiye'nin kafede çalıştığı günlerden birinde onu görebilmek için oturduğu masada huzursuzca genç kızı izlerken bu duruma nasıl çare bulacağını düşünüyordu yine işte. Yanında getirdiği Berk onaylamaz bir şekilde ona bakıp canını sıkmasa belki daha efektif olabilirdi düşünme seansı. Ama sanki onun oraya neden geldiğini biliyormuşçasına -ki Doruk zaten saklama niyetinde değildi ama Asiye'nin belirsiz davranışları her şeyi anlatmasına engel oluyordu- laf sokup duruyordu. Eğer düzgün davranacağını bilse Berk'in arada bir çalışan beyninden bir fikir üretmesini isteyebilirdi ama söz konusu Berk olunca işlerin ters tepme olasılığı da vardı.
"Ne zaman şu elinde çevirip durduğun üçüncü kahveni bitirmeyi düşünüyorsun? Dibini de mi sıyıracaksın?" dedi Berk elindeki cep telefonundan başını kaldırıp.
"Çok sıkıldıysan buyur git Berk. Zaten muhabbetine de doyum olmuyor." diye tersledi onu.
"Senin mi benim mi kanka? Geldiğimizden beri kafan burada değil ki, sorduğum sorulara yarım ağız cevap veriyorsun...Gerçi senin derdin belli de... Fakat bu nasıl bir dertse bak bak bitmedi."
Doruk ona kaşlarını çatarak baktı ama bir şey demedi.
"En azından inkar etmiyorsun artık. Bu da bir şeydir." dedi Berk sırıtarak. "Sen böyle giderse yakında takarsın bir önlük, eline de bir bez, o masa senin bu masa benim koşturursun da..."
Doruk içtiği kahve bardağı elinde durakladı.
"Ne dedin sen?" diye sordu ayağa kalkmış Berk'e.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLKYAZ
RomanceDediler ki ilk aşk... Birtakım ilk'ler için... En sevdikleri İlkyaz gibi olsun her şey...