HAVALİMANINDA

768 17 2
                                    

HAYAT

Akşamdan kalma, belki de hiç uyumadan, gece kulüplerinden havalimanına transit gelen Danimarkalı, Rus ve Alman turistlerle doluydu Antalya Havalimanı'nın bekleme koltukları.

Bezgin ve solgun yüzler, alkolden ve uykusuzluktan kızarmış gözlerle oturuyorlardı. Bir hafta en fazla 10 günlük tatillerinin sonunda evlerine dönüyorlar.

Hep sevmişimdir havalimanındaki insanları izlemeyi ve onların hayatlarını düşlemeyi.

Mavi gözleri ağlamaktan kızarmış, balıketli, 18 yaşlarında bir kız güvenlikten geçerken gözü hala arkada, burnunu çekiyor, belli ki aşk acısı çok taze; muhtemelen kaldığı otelin barmeni,  garsonu ya da animatörüyle yaşadığı tatil aşkını hayatının aşkı zannediyor.

 Geçer şekerim geçer, neler geçmedi ki…

Ardından 3 çocuklu, bence İskandinav bir aile… çok takdir etmişimdir İskandinav kadınlarını, en az 3 çocuk doğururlar 2 şer 3 er yaş arayla ve bizde karın ve kalça ölçüleri doğum sayısı ile doğru orantılı olarak büyürken onlarda aynen kalır..

Sabah 6.30 itibariyle; güneşte kızarmış beyaz tenleri ile çocukların tamamı mutsuz ve huysuz…

Kendimi atladım bu arada:

Bendeniz Hayat, Temmuz ayında, üzerinde siyah pantolon ve ceket, ince topuklu siyah ayakkabılar, parlement mavisi ipek gömlek ve -üstelik- özenle katlanmış pardösüsüyle uzaydan gelmiş gibi duruyorum.  Havalimanının genel görünümü ile tam bir tezat içindeyim, benim haricimde herkes ip askılı t-shırt, şort ve parmak arası terlikle …

Ve yine genelin aksine tatilden eve dönmüyorum. Aniden çıkan bir iş için seyahat etmek durumundayım. 32 yaşındayım ve uluslararası bir turizm şirketinin avukatıyım. Türkiye’de Antalya merkezli çalıştıkları için ben de çok sevdiğim bu şehirde yaşama imkanı buldum, bunun için kendimi şanslı hissediyorum.

Sabahın 5 inden bu yana rötar yapan İstanbul uçağını beklerken, zamanımı havalimanı insanlarıyla ilgili düşler kurarak geçiriyorum.  Sanırım bilinçaltımda röntgenci bir yan da var. Yabancı ülke seyahatlerinde de en çok akşam yürüyüşlerini ve ışığı yanan evlerdeki hayatları izlemeyi severim.

Gündüzleri işyerlerinin pencerelerine bakarım, karınca gibi çalışan takım elbiseli adamlar, öğlen yemeklerini toplantı odasında yiyen yöneticiler…

Daracık Fransız balkonunda kırmızı sardunyalar yetiştiren kadın, iyi bir eş ve anne, ama tutkuları halen taptaze; gece saat 12’de perdesinin arasından ışık sızan evde, geniş koltuklarına gömülmüş aşk filmi izleyip şaraplarını yudumlayan sevgililer, filmin sonuna gelmiş ve sevişmek için yataklarına kadar gitmeyecekler…

Nerede kalmıştık, halen rötar yapan 5:30 İstanbul uçağını bekliyorum ve biraz huysuzlanmaya başladım… 8:30 Londra uçağına yetişeceğim ve 14:30 daki ilk toplantıya katılmak zorundayım.  Topuklu ayakkabılarla dış hatlar terminaline kadar koşar adım gideceğim kesinleşti,  üstelik ayakkabılar şimdiden sıkmaya başladı, üzerimdeki ceket dar ve burası çok sıcak…

HAYATIN 4 MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin