Bir zamanlar... Bir kız... Camından batmakta olan güneşi izliyormuş. Hava gitgide kararmış, kararmış ve ve daha da kararmış. Gökyüzü devam etmiş simsiyah olana kadar kararmaya. Güneş gitgide küçülmüş. Taki ışığı, karanlıkta iz bırakmayacak şekilde yok olana kadar. Hemen arkasından gelmiş yıldızlar ve ardından da ay..
Yumuşak meltemler esmeye başlamış kızın üstüne. Sonunda üşümüş ve camından uzaklaşarak içeri, sıcak odasına girmiş kız. Camını kapamış, perdesini de kapamadan önce son bir kez bakmış güneşin battığı yere artık onu göremese de. Kız yatağına oturmuş ve kitaplığının en üst rafında duran bilekliğe bakmış. Bir süre hiç kıpırdamadan sadece orda öylece duran bilekliği izlemiş. Aniden sıçramış yerinden aklına bir şey gelmiş gibi. Kız hemen dolabını açıp önüne gelen ilk şeyleri geçirmiş üstüne. Hazırlanmış ve yanına sadece, en sevdiği şarkıyı çalmak için telefonunu ve bu soğuk geceyi biraz olsun hafifleteceğini düşündüğü siyah beresini almış. Yeşil kazağının üstüne geçirdiği siyah montuyla çıkmış odasından aniden. Ailesinin yanından geçip gitmiş, tek bir kelime bile etmeden. Biraz eskimiş siyah botlarını ayaklarına geçirivermiş.
Sokak kapısından çıkmış ve kendini zifiri karanlığa teslim etmiş adeta. Yürümeye başlamış kız istemsizce. Gözleri görmüyormuş nereye gittiğini. Buna rağmen bırakmış kendi kontrolünü üşümekte olan bedenine. Bir eli düşmesin diye cebindeki telefonunu tutarken, diğer eli montuna damlayan gözyaşlarını silmekle meşgulmüş. Yüreğindeki hüzün ve dinlediği kalbinin sesiyle yolun götürdüğü yere gitmiş kız. Durmuş bir anda, düşünmüş. Sadece kafasını toplamayı beklemiş kırık taşlarla bezenmiş eski yolda. Kendisiyle büyük bir savaş veriyormuş adeta. Durmadan soruyormuş kendine "bunu gerçekten istiyor musun?" "bunu yapacak mısın?" "oraya gidecek misin?". İrkilmiş bir anda gittikçe soğuyan gecenin ve artan rüzgarında etkisiyle. Kız kendine yenik düşmüş sonunda. Koşmaya başlamış bir anda. Zaman kaybedemezmiş daha fazla.
Yol onu; ay ışığının aydınlattığı, birkaç meşe ve çam ağaçları içinde, ön bahçesi artık solmakta olan çiçeklerle dolu, rengi sarıya çalan beyaz duvarlı ıssız bir eve getirmiş. Evin karşısına dikilmiş ve mobilyasız, perdesiz, içi resmen bomboş evi bir süre izlemiş. Mavi gözleri evin her bir odasını tek tek süzmüş sanki bir şeyi yada birini arar gibi. Birini görmeye çalışmış evde. Çok uğraşmış, göremediği her seferde biraz daha yaklaşmış eve, her bir adımda bir daha denemiş görebileceğini umut ederek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bileklik
Teen FictionArkadaşı taşınan bir kızın yaşadığı duygusal çöküntüyü konu alan kısa bir hikaye.