~The Nightmare~

222 23 125
                                    

Hızlı nefes alıp verişlerle uyandı Hermione. Yardım mırıldanmaları ile.

Onunla savaştan sonra konuşmaya başlamıştı. En azından o anlamda. Savaşta, Harry Potter öldü zannedildiğinde; herkes savaşın kaybedildiği hissetmişken, o kazanan tarafa geçme imkanını geri tepmişti.

Bu yüzdendi belki de kimsenin onların ilişkisine karışmamasının sebebi, onu hor görmeyişlerinin sebebi?

Ama öyle ya da böyle, karışmıştı aralarına. Hepsi beraber atlatmıştı tramvaları, beraber sarmışlardı yaralarını, birlikte aşmışlardı sorunları... Ve en önemlisi ölüleri hep beraber özlemiş, onurlandırmışlardı...

Hatta o kadar yakınlaşmışlardı ki, altın üçlüye katılmış ve ismini altın dörtlü yapmıştı. Harry Potter, yıllar önce kendisine uzatılan eli tutmuş, düşmanlığı son buldurmuştu.

Ama kız ve oğlanın yakınlaşmasının sebebi bu değildi. Kesinlikle değildi.

Hermione Bakanlık'ta bir iş istemediğine karar vermiş ve St. Mungo'da şifacı olmak için başvuru yapmıştı.

Ne tesadüftür ki, Draco Malfoy'un da 5. sınıftan beri hayali bir şifacı olmaktı.

İkisi de yardımcı olarak çalışmaya başlamış ve yükselerek çok güzel mevkilere gelmişlerdi. Yanlız bir sorun vardı. Hermione, Draco'nun kendisine bir arkadaş gibi davrandığını düşünürken çevresindeki çoğu kişi onların bir biriyle flört ettiğini, hatta beraber olmak için yaratıldıklarını öne sürüyordu.

Bu çevreye dahil olan kişiler kafasını kurcalamaya yetiyordu, çünkü 8-9 yıllık arkadaşları, yani; Harry, Ginny, Neville ve hatta Luna bile böyle düşünüyordu.

Kafasından böyle şeyleri atmaya çalıştıkça daha da içine gömülmüş ve Draco'nun yanında tuhaf davranmaya başlamıştı. Draco onun hareketlerine anlam veremese de fazla kurcalamanın pek iyi olmayacağını düşünüp bunu sorgulamamıştı.

Günler geçtikçe Hermione garipleşmiş, Draco da bu konuyu kafaya takmaya başlamıştı. Her, bu konuyu düşünüşünde, acaba yanlış bir şey mi yaptım diye kendini sorgular hâle gelmişti.

En sonunda dayanamadı ve Hermione ile yemeğe çıkıp bu konuyu orda sormaya karar verdi. Ne olursa olsun bugün soracaktı.

Normalde de yemeğe çıktıkları için sormak zor olmamamış, akşam iş çıkışında güzel bir restorantta yemek yemeye karar vermişlerdi.

Hermione ne kadar belli etmemeye çalışsa da işleri batırdığını biliyor, bunları söyleyip kafasını kurcaladıkları için arkadaşlarına lanet ediyordu.

Akşam Draco'nun büyük ihtimalle soracağı soruyu da biliyordu. Tüm gün hastalara yoğunlaşamamış, ne cevap vereceğini düşünmüştü.

Hermione bunları düşünürken zaman doldu ve restoranta gittiler. Hermione gergin durmamak için şekilden şekle giriyor ama becebilmiş gibi durmuyordu.

Minik ve normal başlayan sohbetin ardından Draco, bir çok kez konuya girmeyi denemiş ama Hermione, güzel ve hızlı bir şekilde bu denemeleri savuşturmuştu. Sonuçta boşuna çağının en parlak cadısı demiyorlardı.

Yemekten sonuç alamayan Draco Hermione'yi evine bırakıp kendi evine geçecekken Hermione onu kahveye çağırdı. Aslında sadece nezaketen sormuştu ama Draco bu fırsatı kullanıp artık sorusunun cevabını almak istedi ve kabul edip içeri geçti.

Teklifinin kabul edilmesiyle biraz şaşıran ama mutlu olan Hermione çoktan cevaplayacağı soruyu unutmuş, sıcak bir tebessümle onu içeri buyur etmişti.

Üstünü değiştirip kahveleri hazırlayıp yanına oturmuştu ve ikisi derin bir sohbete dalmıştı. Draco da soracağı soruyu unutmuş, anın tadını çıkarıyordu.

Sahi, anın tadı demişken, ne ara dudakları, bir birlerinin kahvelerinin tadını alacak şekle gelmişti?

Ya da ne ara Hermione'nin ayakları Draco'nun beline bağlanmış şekile gelmişti?

Ya da- ya da yatakta ne ara çıplak kalmışlardı!?

Bunu ikisi de anlamamıştı. Ama bildikleri bir şey varsa o da bundan asla pişman olmadıklarıydı.

O günden sonra bir ilişkileri olması kaçınılmazdı.

Yine Hermione'de kaldıkları bir geceydi.

Kabus gördüğü açıktı; bembeyaz tenin üstünde olan damla damla terler, hafif aralık -kırmızı- dudaklar ve terden nemli saçlar. Hareketlenme ve mırıldanmasıyla birleşince durum kesinleşiyordu.

Hafifçe saçlarını sevdi ve seslendi. "Draco?" Ses gelmedi. Gelmesini de beklemiyordu ilk seferinde. "Draco? Bebeğim, sorun yok. Sadece bir kabus. Şşş Dracoo..?" Yine de onu ürkütmemek adına fısıltıyla konuşuyordu ki, bu uyandırma işlemine hiç yardımcı olmuyordu.

Anlına minik bir kaç öpücük kondurdu ve ismini mırlıdanarak ona sarıldı. Biraz sonra uyanacağını biliyordu. Hep uyanırdı.

Bir kaç saniye içinde kucakladığı kişi hareketlendi.

"Bir tanem, iyi misin? Kabus görüyordun."

"B-ben... üzgünüm seni uyandırmak istemememiştim."

"Şu anda öncelik sensin. Anlatmak ister misin? Yoksa-"

"Hayır, pek iç açıcı şeyler görmedim. Seni de sıkmak istemem. Sadece sarılıp uyuyalım."

"Tamam. Bana uyar."

Hermione hafifçe doğruldu tam komidininin üzerindeki asaya uzanıyordu ki Draco'nun panikle kalktığını gördü.

"Sakin ol... ben burdayım, sadece ışığı kapatacaktım."

"Üzgünüm..."

"Üzgün olmanı gerektirecek bir şey yok. Hadi yat. İyi geceler. Seni seviyorum."

"İyi geceler, seni seviyorum."

Hermione Granger, Draco'nun aşırı tedirgin olmasının sebebinin; her kabusunda teyzesinin ona işkence ettiğini görmesi olduğunu asla bilemeyecekti.

Selamlar aşkolarrrr! Size minik bir süpriz yaptım, nasıl olmuş? Dedim ki madem normal hikaye yazamıyorum, bilgisayarım hâlâ yok, o zaman ben de one shot yazarım! Hadi gene iyisiniz qkslsjaksj neyse umarım beğenmişinizdir. Öptüm bays.

Dramione-One shot- NightmareHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin