Minho'yu ilk kez, buraya taşındığı ikinci haftada gördüm. Elimde soslu fıstıklarım ile penceremin kenarına oturmuş, sokağı izliyordum. Nakliye aracını gördüğüm anda başlamıştım indirilen her eşyayı ölçüp biçmeye. Evine pek eşya girmemişti doğrusu. Yaşamsal önem taşıyan edevatlar dışında koyu gri bir L koltuk, pencerem kadar bir televizyon, gözlerimi yerinden çıkartan kocaman bir gramafon ve benzeri dekorasyon ürünleri görmüştüm. Her şey için imkan sağlıyordu eşyalar ama bir o kadar da sade geliyordu gözüme.
Benim evimse tıklım tıklımdı. Kovuğum da benliğim ile özdeşleşmişti. Salona adım attığı anda bir canavarın midesine düşmüş gibi hissediyordu insan.
Neyse efendim. Minho Bey'in gelişi üzerine kapımın gözleme deliğine yapışıp komşumu görmeye çalışmıştım. Görüşüme ilk takılan şey simsiyah kıyafetleri olmuştu. Sonra az buz yüzünü gördüm. Ama kapı deliğimin ne yakınlaştırma özelliği vardı ne de görüntüyü netleştirebiliyordum; bu yüzden tatmin olmadım. Uzun bir zaman da yüz yüze gelmedik zaten. Eve giriş çıkış saatlerimiz asla çakışmıyordu. Pek sıcakkanlı olmadığı da belliydi doğrusu; insan merak etmez miydi kimlerle kapı komşusu olduğunu? Ben ediyordum.
Bunları bir hafta boyunca yeterince düşündüm. Bu bir haftada evimi biraz pislik götürdüğünden, Felix ile Hyunjin'den yardım istemiştim öğlen saatlerinde ve şimdi de temizlik kıyafetlerimi giymiş, banyomun fayanslarını ovalıyordum. İçerisi öyle feci deterjan kokuyordu ki on dakikada bir baygınlık geçiriyordum.
Hyunjin yatak odamı ve misafir odasını, Felix de en zor kısmı almıştı: mutfağımı. Zamanında, tek başıma yaşadığım için bulaşık makinesi almamıştım; elle yıkamak zorundaydı her kabı. Ocağa bir şeyler dökmeden yemek yapmam imkansızdı. Dolabımın içinde doksan sene öncesinden kalma(!) eski kaşar küflenmiş olabilirdi. Ama Felix'in gözleri parlıyordu. Ayda bir benim onu temizliğe çağırmamı bekliyordu herhalde zira o parıltının başka bir açıklaması olamazdı.
Felix "Beybi!" diye seslendi içeri. Oturduğum klozetten kalkmadan bağırdım "Ne!" diye.
"Bitti mi? Git de salonu hallet!"
"Ben bittim ben. Kardeşin bitti. Damarlarımda kan yerine kir sökücü dolaşıyor. Kalbim tuz ruhu pompalıyor."
Benim söylendiğimi duyan Hyunjin güldü. Ev küçük ve duvarları kağıttan hallice olduğundan sesler kolay ve net bir biçimde yayılıyordu odalarda. Hele Felix'in adam döver gibi tabak çanakları yerden yere vurduğunu, dolaplarımın kapaklarını stres atar gibi gürültüyle açıp kapattığını çok net duyuyordum.
Tuvalet kapısı açıldığında yorgun başımı zorlukla kaldırıp gelene baktım. Hyunjin, sarı saçlarını pembe bir saç bandıyla tepesinde topladığı yakışıklı yüzünü buruşturmuş benim yıkık halimi inceliyordu.
"Yardım edeyim mi? Sen dinlen biraz." dedi yumuşacık sesiyle. O an ayaklarına kapanıp ağlamadıysam tek sebebi beynimin oksijen yerine Mr. Muscle kokusu almasıydı.
"Yapar mısın bunu gerçekten?" dedim dalga geçip geçmediğini anlamak için. "Benimle uğraşıyorsan darılırım. Gücenirim. Çok hassas bir kıvamdayım şu an, arkadaşlığımızı bitirirsin."
"Ciddiyim. Hazır salona başlamamışken git biraz dinlen. Ama salon senin, gerisine karışmam."
Omuzlarımdaki yükün büyük çoğunluğu kalkınca otomatik olarak rahatlık çöktü üstüme. Plastik eldivenlerimi çıkartıp Hyunjin'e devrettim ve lavaboda elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa koştum. Felix dolaplarıma sıktığı yağ sökücüyü temizlemekle uğraşıyordu o esnada ve beni gördüğünde kızgın bir boğa gibi solumayı ihmal etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çatkapı Aşk ✓ | minsung
FanfictionYeni komşusu Lee Minho'ya yıldırım aşkı ile tutulan Jisung, ilk karşılaşmalarının ökse otları altında romantik bir manzarayla gerçekleşmesini hayal etmişti hep. Evine izinsiz girmiş halde basılmasıyla değil. [ fluff , 5453 kelime :: @WattpadFanfics...