Message to Bears-You are a memory
🕊
Hoseok titreyen elindeki CD'yi zorlaca bilgisayarın bölmesine yerleştirdi ve korka korka bölmeyi kapattı.
Bir süre dosyanın açılmasını bekledi. Kalbi saniyeler süren bu bekleme esnasında ağzında atıyordu. Göğüs kafesi ona dar geliyor, neredeyse nefes bile alamıyordu.
Boğazındaki yumru bir türlü gitmiyordu. Nefesi bile titriyordu aynı elleri, ayakları ve tüm vücudunun titrediği gibi.
Günler sonra tekrardan görecekti onu.
Günler sonra tekrardan sesini duyacaktı.
Günler sonra tekrardan dinleyecekti onu.
Günler sonra tekrardan nefes alabilecekti.
Günler geçmişti onu görmeyeli, sesini duymayalı, dinlemeyeli, nefes almayalı.
Kokusu burnunda tütüyor, o bembeyaz porselen suratının her bir detayı gözlerinin önünden bir saniye olsun silinmiyordu.
Göremiyordu ki artık. Hissedemiyordu. Dokunamıyordu. Bitiyordu. Acıyordu. Çok acıyordu. Ağlıyordu. Haykırıyordu içindeki acıyı.
Günler sonunda göreceği o yüz için elleri birbirine dolanıyor, kalbi deli gibi atıyordu. Zar zor durdurduğu ağlamasının yerini tekrardan almıştı gözyaşları.
Elinin tersiyle sildi hızlıca. Güçlü durmaya çalışıyordu aklınca. Boğazını temizledi. Yüzünü elleri arasına alıp bir süre öylece bekledi.
Sonunda saçlarının arasından geçirip ellerini çekti. Korkuyordu. Ölümüne korkuyordu ama yapmalıydı.
Karşısında açık bir şekilde duran bilgisayarın ekranında CD'nin dosyası vardı. Onun içinde de bir tane video ve iki fotoğraf duruyordu.
Eli titreye titreye bastı videonun üzerine. Bilgisayarın sesini biraz açıp kendini oturduğu yerde biraz daha geriye çekti.
Bekliyordu şimdi.
Onu bekliyordu.
Yüzünü ekranda görmeyi bekliyordu.
"Kaydediyor mu? Kaydediyor, değil mi? Oh... Tamam, hadi başlayalım. Eğer bunu aldıysan, bu artık yanında olmadığım anlamına geliyor.
Nasılsın?
Şu an neredesin?
Hmm.. Nereden başlamalıyım?
Biliyorsun, duygularım hakkında konuşmak benim için kolay değil ama içinde hiç anlatılmamış bir hikaye saklamaktan daha büyük bir ızdırap yok.
Uzun bir süreden sonra, artık 'aşk' dedikleri şeyi anlayabildiğimi düşünüyorum.
Mutlu zamanlarımızı hatırlıyorum ama tanıdan sonrası karmakarışık.
Hasta olduğumu öğrendiğinde beni terkedeceğinden korkuyordum.
Ama yapmadın...
Bunun en baştan kaybedilmiş bir savaş olduğunu biliyorduk ama yinede kabullenmek istemedik.
Bu sonun başlangıcının başlayışıydı.
Gülümsemeler gözyaşına dönüştü.
Ve sessiz günlerimiz, hayatta kalmak için verilen savaşlara.
Seninle ilk tanıştığımızda, basitçe düşünmüştüm. Seninle anlaşmak, seninle konuşmak, seni tanımak istiyordum.
Bana iyi davranmaya devam ettin ve ben bilmeden doyumsuzlaştım.
Seninle tanıştıktan sonra gerçekten daha fazla zamanım olmasını dilemeye başladım.
Seninle daha fazla zamanım olsun istedim.
Beni mutlu ettin. Hiç bu kadar mutlu olmamıştım, biliyor muydun?
Sen... Benim aşık olduğum ilk kişisin.
İlk defa hislerimi söylediğim kişi.
Güvendiğim ilk kişi.
Bütün ilklerim... Eğer seninle olmasalardı, hiç birini istemezdim.
Sen benim en güzel anılarımsın.
J-Hope...
Hobi...
Lütfen bana kızma, olur mu?
Benim hakkımda endişelenme, ölsem bile seni yukarıdan izlemeye devam edeceğim.
Ve en önemlisi...
Teşekkür ederim...
Çok teşekkür ederim."
Gözlerindeki yaşlar yanaklarını ıslatırken baktı sevdiği adamın yüzüne. Duymuştu artık sesini, görmüştü tekrardan yüzünü.
Derin bir nefes almıştı şimdi.
Ağzından bir hıçkırık kaçarken bağırmıştı. Acı çığlıkları geceye karışırken, gözlerini ayıramıyordu ekrandan.
Sevdiği adamdan...
Onun sevgisini hak edecek ne yaptığını düşünmeye başlamıştı.
Eğer sevgiyi hak ettiyse, neden böyle sonlanmıştı? Daha doğrusu sonlanmış mıydı? Aşkları her daim tazecik kalacaktı.
Severek gitmişti. Arkasında seven birini bırakmıştı.
Aşkları cennette taçlandırılacaktı.
Yaşadıkları anılar her daim onlarla olacaktı.
Biri, diğerini bu dünyada göremeyecek olsa bile, diğeri her zaman onu izleyecekti.
Aşkları hiç bitmeyecek, hiç unutulmayacaktı.
Onlar sevgiyi, aşkı ve geri kalan her şeyi birbirlerinde bulmuşlar ve erken kaybetmişlerdi.
Ama bu bir son asla değildi, olamazdı.