perşembe akşamı.

641 67 55
                                    


"Bugün sizlere soğuk okyanus sularında sevdiği erkek için boğulan bir adamın hikayesini anlatacağım, iki kez ölen bir adamın hikayesini."

İnsanın kendine fazla geldiği noktada başlıyor yalnızlık. Bazen milyonların içinde, bazen bir başınayken. Çok şey vardır ya, tarifi imkansız, bol seçenekli olan; yalnızlık da böyle bir şey. Aranan şu; paylaşmak adına yalnızlığı ilan ediyorum. Her insan kendi içinde yalnızlığı duyumsayabilir. Her insan, bir dünyadır çünkü.

Bunların hepsini kıvırcık saçlı o çocuktan öğrendim. Benimle ağaçlara tırmanan, dizlerini kanatan, seven, sevişen, gözü dönmüşçesine kendime zarar verdiğim hatta hiçbir şey hissetmediğim o gecelerde, bana yaşadığımı, nefes aldığımı hissettiren, biricik aşkım, can sızım, mutsuz meleğim, bir tanecik Taehyung'umdan.

Yalnızlığın gölgesinden kurtulamamış Taehyung'umdan.

Bencil benliğime mezar olmuş, Kim Taehyung'dan.

Yokluğunun dördüncü yılında hiç alışık olmadığım o yalnızlığı iliklerime kadar tadıyorum. Dört sene sonra o kumsaldayım. "Neredesin?" diye bağırıyorum. Rüzgarın uğultusu, dalgaların vahşi sesi, sesime karışıyor. Dudaklarımdan bir hıçkırık kopuyor. Dalgalar üzerime geliyor, ıslanıyorum. Göz pınarların sızlıyor ağlamaktan. Dört sene sonra ilk defa ağlayabiliyorum. "Hep şikayet ettiğin yalnızlık böyle miydi?" diye bağırıyorum, okyanusa sesleniyorum.

"Sen de benim gibi mi hissediyordun?"

Nefes alamıyorum.

Dizlerimin üzerine çöküyorum. İnsanlar delirmişçesine bana bakıyor. Zaten yerinde olmayan aklımı, o akşamüstü altı yirmi yedide yitiriyorum.

Dört sene önce.

Rutin bir perşembe öğleni. Klinikteyim. Buradaki ikinci senem. Belki iki seneyi biraz geçmiştir. Cam kenarındayım, sigaramı içiyor, elimdeki kalemle bacağıma anlamsız şekiller çiziyor, canımı yakacak şekilde bastırıyorum. Kendime zarar vermeye meyilliyim. Ve ruhuma açtığım delik gözden kaçamayacak kadar büyük.

İkiyi on iki geçe Taehyung geliyor yanıma. Biricik aşkım. Her zamankinden daha neşeli gözüküyor o gün. Parlayan gözleri, hayranlıkla bana bakıyor. Şu halimle beni seven tek kişi olduğunu hatırlıyorum. Heyecanla elime beyaz bir zarf tutuşturuyor. Gülüyor, "aşk mektubu mu bu?" diye soruyorum. Omzuma hafif bir şekilde vuruyor, o da gülüyor. Her gülüşünde onun için ölebileceğimi düşünüyorum. Öyle güzel gülüyor.

Ama o akşam ölen o oluyor.

Yanımdan erken ayrılıyor o gün. Saat ikiyi yirmi beş geçiyor. Gitmeden önce mektubu akşam altı yirmi yedide açmamı söylüyor. Sevgilimin sözünü dinliyor, dediği gibi o saate kadar bekletiyorum mektubu, sorgulamadan. Sorgulamadan.

"Ben yokken de mutlu olacak mısın?"

O akşam tam altı yirmi yedide şu cümleleri okuyorum.

"Seni terk edersem, bana darılma ne olur. Bilmeni isterim ki, bir perşembe akşamı, aslında her perşembe akşamı ölmek istedim."

627.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 23, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

627, taekook.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin