küçük bir mutluluk

12 3 0
                                    

Bir zamanlar tanıdığım küçük sapsarı bir balık vardı. Adını hatırlasam bile yüreğime sapladığı derin acıdan dolayı dilim söylemeye varmıyor. Küçük balık onun yanında olan annesi, babası ve kardeşiyle bir odanın duvarının yarısını kaplayacak kadar büyüklükte olan bir akvaryumda yaşıyordu. Yaşamak da denirse tabi buna. Günler günleri kovalıyor, zaman dur durak bilmiyordu. Küçük balık akvaryumun içinde halinden de belli olacak ki oldukça mutsuz bir şekilde yaşıyordu. Aralarında en az yüzen balık oydu; gün boyu öylece durur, camdan dışarı bakardı. Gözlerinde gördüğüm şey o kadar çaresiz bir bakıştı ki, bu küçük balığa bakmadan duramıyordum. Sanki bakarsam anlayacaktım onu ve balık sırf bu yüzden bile bana minnettar olacaktı. İnsanlar gibi elbette balıklar da anlaşılamak isterdi değil mi ? Bir gün sessizce yüzüp annesinin yanına gitti küçük balık; bir şeyler fısıldadı, sanki yüksek sesle söylese biri duyacakmış gibi, oysaki kimse duymayacaktı balığı hatta annesi bile. Sözleri aynen şöyleydi    "bu kadar zalimce bir hapsedilmişliği hak edecek ne yaptık anne? Çıkış yok burdan, anne nefes alamıyorum, kurtar beni lütfen." Annesi ilk önce şok olmuştu bu sözlerin üzerine küçük balık neler söylüyordu böyle cahilce. Dediklerini gayet iyi anlamıştı lakin hiçbir şey duymamış gibi orayı terk etti. Evladı resmen içinde fırtınalarına dizgin geçirmediği denizde kaptan olmak istiyordu, böyle bir şey asla olmamalıydı. Küçük balık bu hareket üzerine sanki dünyası başına yıkılmış gibi ne yapacağını bilemeden bir o tarafa bir bu tarafa sallanıp durdu. Annesi bile onu anlamıyorsa kimse anlayamazdı bu yüzden bir daha kimseye ağzını açmadı. İçindeki fırtınaya karşı o kadar savaşmıştı ki küçük balık, daha fazla dayanamadı birkaç damla gözyaşı süzüldü ondan habersiz gözlerinden. Akan yaşları kimse fark etmedi çünkü göz yaşlarını örtecek derin bir çukurun içinde zaten hapis hayatı yaşıyordu. küçük balık hiç durmadan ağlıyordu. Onu tanıyordum, küçük balık da tüm akvaryum balıkları gibi sırf renkli pulları var diye, sırf sahibine göz zevki olsun diye evinden koparılıp küçücük bir çukura hapsedilmişti. Belki bir duvarın yarısını kaplamış olabilirdi o akvaryum ama bir ev kadar bile olsa özgürlüğün olmadığı bir yerde iğne deliğinden farksızdı. Hatırladıklarım yüzünden ruhum, bedenimi yok etmek istercesine kıvrandırıyordu oysaki ruhumun bir ölüden farkı yoktu. Ona baktığım her an sanki bir zamanlar içimde öldürdüğüm o yaşamak arzusunu tekrar gün yüzüne çıkarmak istiyordu. Oysaki ben saklandığım çerçeveli bir fotoğrafta anı olarak kaldığımdan beri zaten ölüydüm. Bir anlığına küçük balıktan hiç ayıramadığım bakışlarım, kardeşine takıldı. Küçük balığın aksine orda yaşamak ona bahsedilmiş bir armağan gibi geliyordu. Bunu sürekli neşeyle parlayan gözlerinden veyahut da içindeki saklanılamayan heyecandan fark edebilirdiniz. Ne kadar farklıydı karşımdaki şu iki balık. O an tekrar fark ettiğim gerçek ise şuydu: Düşünceler nereye varmak istiyorsa ruhumuzu da bedenimizde oraya yönlendirirdi. Küçük balığın düşünceleri de tam da bu şekilde onu sonunda ölüm olan bir tutkuya hapsetmişti. Bedeni küçük bir akvaryuma esir edilmesine rağmen ruhu sınır tanımayan okyanusların hayaliyle yanıp tutuşmuştu çoktan. Ah be küçük balık, keşke her şeye rağmen bedenini ruhun için kurban etmesen dedim ama beni duymadı, duyamazdı. Sonra ne kadar gün geçti bilmiyorum küçük balık, tüm adımlarını ezberlediği intihar sürgünü için oldukça heyecanlıydı. Öncelikle son kez mutlu bir aile tablosu görmek istiyordu çünkü buraya geldiklerinden beri mutluluğu bir saniye olsa bile tadamamıştı. Bu halini gören ailesi de içten içe kahrolup, üzülüyordu. İşte bu yüzden gitmeden önce onların mutlu olduğunu görmek istiyordu. Daha sonra annesine anlatacaktı her şeyi, burda kaldığı her anın cehennemden farksız olduğunu, eğer giderse cenneti küçük bir an bile olsa hissedeceğini ve en çok da onları her zaman olduğu gibi çok sevdiğini söyleyecekti. Belki birkaç veda sözcüğü de eklerdi ama böyle bir vedayı üstlenecek hiçbir kelime daha bulunmamıştı ona göre. Çünkü ölümün vedası olmazdı, nefes aldığımız her dakika göğsümüze batıp çıkan bir diken gibi varlığını asla unutturmazdı. Unutulmayan şeyin vedası da biraz hatta çok ama çok acımasız bir sahtekarlık oyunu olurdu. Tüm bu aklından geçenleri birer birer yapmaya koyuldu. Sıra annesine söylemek istediği cümlelere gelince durdu küçük balık, içten içe yaptığı şeyin bencillik olduğunu biliyordu ama yapmazsa ve uğruna ölümü bile göze alıp burayı terk etmezse durum çok daha kötü olacaktı. Burda ailesinin gözü önünde ufalıp ufalıp ölecekti böyle bir ölüm hem küçük balık için hem de ailesi için çok daha kötü bir seçim olacaktı. Sonunda tüm cesaretini toplayıp annesini bir köşeye çağırdı, söyleyeceği şeyleri çoktan kafasında bir araya getirmişti. Annesi küçük balığın ne söyleyeceğini bilmiyordu ama hissediyordu hatta geçen gün balığın gözlerinde gördüğü sahte mutluluk gözyaşlarının içinde biriktirdiği acı feryatların göstergesi olduğunu da biliyordu. Küçük balık konuşmaya başladı ve daha ilk kelimeden tutamadığı gözyaşları çığlık çığlığa akvaryumun tuzlu suları içinde kayboldu. Annesi de dayanamayıp birkaç acı çığlık bıraktı boşluğa. Evladının söylediklerini ne kadar inkar etmek istese de haklıydı küçük balık. Bu yüzden durduramazdı onu, hayatında bir kez olsun evladının gercekten mutlu olduğunu görmek istiyordu ölümü çoktan kabullenmeye başlamıştı. O da biliyordu ki küçük balık gitse de gitmese de belki bir, belki de bir günden bile az ömrü kalmıştı. Sıkı sıkı sarıldı küçük balığa. Uzaktan onları izleyen küçük balığın babası ve kardeşi de durumdan haberdardı. Küçük balık ikisiyle de vedalaşmış, kardeşine de uzun bir tatile gideceğini söylemişti. Mutluluğuna gölge düşürmek istememişti. Bilmiyordu ki onun bu hâlleri zaten mutlu olması için en büyük engeldi. Küçük balığın aksine hep mutluymuş gibi yapmıştı çünkü böyle yapınca her şey daha yaşanılabilir geliyordu küçük balığın siyah beyaz çizgili kardeşine. Küçük balığın veda sahnesi herkes için içinden çıkılmaz derin bir hüzün yağmuruna sebep olmuştu. Gözyaşları akmaya hazır halde bekliyor, kalpler bir umut her şeyin bir rüya olmasını ümit ediyordu. Sonra kaçınılmaz sonun ilk emareleri yer edindi akvaryumun dibinde. Küçük balık arkasına bile bakmadan hızlıca ve bir o kadar da heyecanla akvaryumun ağzına doğru yüzmeye başladı. Yüzdü, yüzdü ve en yükseğe ulaştı, son bir kez arkasına döndü ve o an karşısında gördüğü manzara hiç beklemediği bir manzaraydı. Annesi, babası ve küçük kardeşi de peşinden gelmişti. Küçük bir mutluluk çöktü yüreğine aslında acı bir mutluluktu. Birazdan hep birlikte son kez nefes alabiliyor olacaklardı. Ama buna rağmen hiçbiri vazgeçmedi, el ele tutuşup akvaryumun geniş ağzından hep birlikte sıçrayıp dışarı atladılar. Havada süzülüp sevinç gözyaşları içinde yere düştüler. Küçük balığın annesi işte o zaman evladını anlamıştı, bir ömür orda geçemezdi bu büyük bir haksızlık olurdu. Eskiden büyük bir denizde yaşarlardı. Çocuklarının bir sürü arkadaşı vardı ve o zamanlar gözyaşı nedir bilmezlerdi. Son kez hep birlikte içimi burkan bir şarkı mırıldandılar şarkının sözleri şunlardan ibaretti :
" Küçük bir mutluluk saklı içimizde, şimdi evimiz gökyüzünde, sakla beni her zaman kalbinde, küçük balık mutlu artık yeryüzünde"  bu şarkıyı ne zaman öğrenmişlerdi bilmiyorum ama bu şarkıyı asla unutmayacaktım, sizde unutmayın. Şarkının sonlarına doğru küçük balık başını kaldırdı ve o an göz göze geldik. Küçük balık karşısında beni görünce çok şaşırmıştı çünkü ben küçük balığın ta kendisiydim. Yıllar önce bu eve süs balığı olarak getirildiğimizde içimdeki acıları biriktirip biriktirip üzülürdüm. Şimdi bizi buraya getiren ev sahibiyle olan bir fotoğraf karesi içinde bedenim çoktan çürümüşken ruhum burda o son anların mutluluğu ve hapis zamanların acısı ile karman çorman, berbat bir durumdaydı.  Küçük balık göz kırptı bana ve oracıkta son nefeslerini verdiler. Ne acı! o köşe hem bir cinayetin olay yeriydi hem de bir intiharın düğün yeriydi. Hatırlar taptaze bir şekilde benimleydi. Bir intihar denemezdi bu ölüme bence çünkü hiçbir intihar sahibine mutlu bir son kazandırmazdı ama bizim mutlu bir sonumuz vardı. Mutlu doğup, mutlu bir şekilde veda etmiştik birbirimize. Size küçük bir sır da vereyim biz burada bu çerçevede her gün gülüp eğleniyoruz belki bir gün sizinle de bir yerlerde karşılaşma ihtimalimiz olur. Şunu da aklınızdan çıkarmayın: içinizde hapsettiğiniz ne varsa özgür bırakın ancak o zaman mutlu olabilirsiniz. Hapis ettiğiniz hiçbir şey size yara olmaktan başka bir şeye yaramayacak. Bizi özlerseniz, dönüp bakın etrafınıza mutluluğu yakaladığınız her yerde biz de varız çünkü sizin mutluluğunuz bizim sayılır. Son olarak da sizi üzmek istemezdim ama annem geceleri ağlıyor. Hâlâ o köşeye bakıp son anımızı böyle geçirdik diye kırgın. Keşke dedim farklı bir sonumuz olsaydı, bir akvaryumda değil de evimizde veda etseydik birbirimize. O zaman küçük bir mutluluk bizi bulabilirdi belki de...

****
Ve karşınızda küçük balığın hikayesi,
Nasıl buldunuz,sizce küçük balık ve ailesi için gerçekten mutlu son mu yaşandı yoksa bu mutluluk sayılmamalı mı ?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 05, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AKVARYUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin