Buz pistine attığım ilk adımda kollarimda yerden gelen bir soğukluk hissediyorum. Biraz ürpertmem ile aklımda hala vazgeçmek için binbir türlü sebep dolaşıyor. "Hala zamanım var sonra da pratiğe başlasam olur." "Elemelerden once bir yerimi kırmak istemem.".
Neredeyse kendimce ikna olacagım zaman onu görüyorum. Deniz mavisi gozleri beni bulustuğunda kendimi daha kuçuk hissetmeme engel olamıyorum. Eli ile " sorun yok, devam et"işareti yapınca daha çok gerildigimi hissediyorum.
Bunun sadece bir pratikten ibaret olduğu icin içimden tanrıya tesekkur ediyorum.
Istemsiz adimlarla kendimi suruklemeye calisiyorum. Bir süre sonra kendimi devasa pistin meydanın da buluyorum.
Aniden kalbimin hızını alamıyorum. Aklım kararıyor, gözlerim istemsizce kapanmak isterken kendimle çetin bir savaş veriyorum.Eve tekrar geri dönüp tekrar kan kusmak istiyorum. Kolumdaki jilet çiziklerini daha belirgin yapmak istiyorum. Ne de olsa kimse pek bir kayıp yaşamıyacaktır.
Kendimi soğuğun ürpertici kolunda bulduğumda arkamdan gelen kalın ve zarif ama bir o kadar katı bildiğim sesten endişi bir tında bağırış duyuyorum.
"Y/N!"
-----------✂️
Her yer karanlık. Görebildiğim tek sey dans eden birbirini ayırt edemediğim renk tomucukları. Galiba gözlerim kapalı olsa gerek.Bulunduğum odadan kapı sesi geliyor. Galiba biri dışarı çıkmış olsa gerek çünkü içeride bir hareketlilik yok.
Her yerimin çok uyuşuk olduğunu ve kalkabilecek gücüm olmadığından sadece nefes alış verişimi dinliyorum.
Aniden gözlerimi açtığımda kendimi buz pateni sahasının küçük çaplı hemşiresinde buluyorum. Ortamın garip ama tanıdık kokusu ile burada olduğumu teyit ediyorum.
Kolumun bir şeye bağlı olduğunu fark ediyorum. Giydiğim süveterin kolu yarıya katlanmış, büyük ihtimalle benimle ilgilenen hemşire yara izlerimin farkına varmasıyla vuracağı serumun açısını daha az acı verici sekilde olmasını ayarlamış.
Ani hareketim ile yüzümü buruşturup acıyla inliyorum. Sonra sesimin normalden fazla cıktığı kanısıyla elimle ağzıma vuruyorum.
Bayılmadan önceki son anılarımı düşundükçe karnıma ağrılar giriyordu. Son anımda yere düşerken adımı bağıran sesten beni kimin getirdiğini tahmin ediyorum.
Ne kadar bugünün amacı pratikte olsa o dahil herkesin benden yüksek şeyler beklediğini bilmeliydim. Onum bana karşı olan güvenini boşa cıkarmak son damlamdı.
Odanın içindeki havanın kalınlaştığını hissetiğim zaman artık dayanacak gücüm kalmıyor. Kolumdaki serumu dikkatsizce çıkarıyorum. Kolumdan süzülen kan akışını yan sephadaki pamuk ile durduruyorum. Genel olarak kana alışkın olduğum için sorun yaşamıyorum.
Masada duran telefonumu kapıp hafif adımlarla koridora ulaşıyorum. Koridor çoğu salı günü gibi yine ıssızdı.Bir an önce ilk bulduğum otobüsle eve donmek istiyorum. Koşar adım çıkışa ulaştığımda içime işleyen sert mayıs rüzgarı ile ceketimi unuttuğumu anlıyorum. Umursamadan otobüs durağına gidiyorum.
Otobüs kartını yoklamak amacıyla telefonumun arka kapağını acmaya yeltendiğim de bir şeyin çok yanlış gittiğini anlıyorum. Içimden kendime küfür ederken telefonun asıl sahibinin yüzü gozlerimin önüne geliyor.
Kilit ekranını açtığımda da teyit ediyorum ki bu benim telefonum değil "Victor Nikiforov"'un olduğunu kavrıyorum yine.Yönümü değiştirip buz pateni sahasının girişine giriyorum. Bu sefer gercekten koşarak hemşire odasına yol alıyorum.
Tam ulaşmama bir dönüş kala kolumum tanıdık sağlam bir tutuşla durdurulduğunu anlıyorum. Beni durduran kişiyi bildiğim için yüzünr bakacak cesareti bulamıyorum.
Çünkü biliyorum ki bir kere bakarsam, bir daha o deniz mavisi gözlerinden kaçamıyacağımı biliyorum.