0.9

3K 350 158
                                    

"yavaş amına koyduğum!"

changbin'in sesiyle kampüsün spor salonundaki herkes ona dönerken, seungmin de changbin'e karşı bağırdı.

"ne diye küfrediyorsun amına koyim!" takım arkadaşları bu tartışmaya iq'lerinin yetmeyeceğini anlamış olacaklar ki, karışmadılar.

açıklamak gerekirse; minho, changbin, felix, seungmin ve chan yaklaşan voleybol maçları için antrenman yapıyorlardı. changbin ve seungmin birbirlerine bağırıp duruyorlardı ve minho onlardan bıkmıştı.

"ben jisung'un yanına gitmek istiyorum."diye sızlanmaya başladı. bunu gören felix ve changbin çifti ise onun triplerini çekemeyeceklerini için yavaşça minho'nun yanından uzaklaştılar.

"beni taksanız ölür müsünüz? bir ficte önemseneyim ya!" kendi kendine sövmeye başlarken spor ayakkabılarını değiştirdi. antrenman onun için şuanlık bitmişti. yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirip spor salonundan çıktı.

jisung'un dersi ise ne hikmetse erkenden bitmiş, kampüsün çıkışına ilerliyordu. ve bir de ne görsün? minho onu kapıda bekliyor, sanki onu almaya gelmiş gibi.

"HANJI~"yüksek bir sesle bağırarak minho tabiri caizse üzerine atlarken, tabi minho'nun asıl amacı sarılmaktı, herkes çıkan gürültünün kaynağına baktı.

bir de ne görsünler! kampüslerinin resmen herkese sosyal mesafeyi koyan çocuğu, minho'nun ona sarılmasına izin veriyor! inanılır gibi değil.

ama aslında jisung için işler göründüğünden çok daha zordu. minho sanki onu askerden gelmiş gibi karşılıyor, kemiklerini kırmak istercesine sıkıyordu.

"uhm, minho."kendisine sarılı bedene gözlerini çevirdi jisung. "herkes buraya bakıyor."

"umrumda değil, sen bakıyor musun önemli olan o."minho da dün gece tavlama cümlelerine çalışmıştı. öyle ki changlix çiftinden yardım alacak kadar düşmüştü, kendi deyimiyle.

minho, jisung'un tepkisini görmek amacıyla ona sarılmayı bırakıp yanına geçti. gördüğü maskeyle somurttu, yüz ifadesinin yarısını göremiyordu. yine de onunla beraber çıkışa yürümeye devam etti.

"akşam benimle yemeğe çıkmak ister misin?"diye sordu minho. jisung bir an duraksadı fakat yürümeyi bırakmadı. minho'nun ani teklifi ile biraz garip hissetmiş, kelimeler istemsizce ağzından çıkıvermişti.

"neden olmasın? kalabalık olmayacak bir yerde ise eğer..."tamam, doğrusunu söylersek, jisung'un minho'ya adım atması baya sürerdi. ama zeki minho aka aptal aşık, bugün sözde yemek konulu olan çıkmayı, asıl çıkma teklifine dönüştürecekti.

birkaç gündür, mükemmel bir şey planlamaya odaklanmıştı. hala aklında net bir şey olmasa da kendisi olduğu sürece bu teklif gerçekleşecekti.

aslında evlenme teklifi çoktan etmişti ve bu yemekte de yüz yüze bir evlenme teklifi edebilirdi. hep uke naz yapacak diye bir şey yok ya!

bunu ciddi ciddi düşünsede arkadaşları ve ikizi, şiddetle bu fikre karşı çıkmışlar, çıkma teklifinin ilk olması gerektiğini ve önemli olduğunu vurgulamışlardı.

"nereye gidiyorsun minho? senin evin bu tarafta değil mi?"diyerek sola doğru ilerlemeye devam eden minho'ya, jisung. minho bir an hayal dünyasından çıktı ve hemen geri döndü.

"burada yollarımız ayrılıyor..."diyerek hüzünle yola baktı. bugün hem düşünceli hem de duygusaldı. jisung bunu anlamıştı fakat ne demeli ne yapmalı, o da her şeyde olduğu gibi, minho'yu anlamakta yeniydi.

"o zaman seni 7'de alırım, yolu tarif edersin."minho şaşkınca jisung'a baktı. tam tersi olması gerekmez miydi? "motorumu tamirden alacağım bugün, onunla gitmek istemez misin?"

minho'nun köşeli jeton sonunda düşerken jisung'un mükemmel siyah motorunu hatırladı. ikisi yan yana gelince hafif bir burun kanaması geçiriyordu minho, ama olsun. nazar bunlar.

"ha, tamam olur."bir an çuvallasa da ona el sallayıp onayladı.

"akşam beni bekle tarçınlı sahlepim!"diyerek arkasını dönüp koşmaya başladı. lee minho kendini her koşulda rezil edebilirdi.

jisung'un ilgisini çeken de minho'nun bu halleriydi gerçi.


bi dahaki bolum final arkadaslar...

yours •minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin