cumartesi öğleden sonraları jongin'in gelmesini iple çektiği bir zaman dilimi şimdiye kadar hiç olmamıştı ancak bu sefer bayağı bir heyecanlıydı, hatta kafasında üç beş kıyafet ayarlamıştı bile.
partinin sahibi sooyoung ile yakın değildi, daha önce aynı ortamda bulunmalarının sebebi de chanyeol sayesinde olmuştu. chanyeol'un ailesi biricik oğullarının doğum gününü yedi kuşak aileleri ile kutlamaya çok bağlı olduğu için her sene kasımda üç gün üç gece pasta yiyerek aynı masada otururlardı. onun dışında hayatında hiç iki kelime etmişliği yok; aslında bakılırsa kyungsoo, chanyeol ve part-time dostu taemin dışında iki kelime edebileceği pek arkadaşı yoktu.
yatağında yuvarlanarak telefonuna bakarken kapı çaldı, muhtemelen kyungsoo gelmiştir diyerek kapıya bakmak için odasından çıktı. odası kapıya çok da yakın sayılmazdı, yaklaştığında kyungsoo'nun gelmediğini gördü ama gelen çok da yabancı biri değildi. baekhyun gelmişti ve jongdae ile kapıda gülüşüyorlardı.
"hoşgeldin baekhyun." biraz dikkat çekmek biraz da insancıl olmak için içeri doğru seslendi. baekhyun ve jongdae gerçekten iyi bir çift gibi görünüyordu, birbirlerine değer verdikleri belliydi. jongin'in sesini duyduklarında arkalarına döndüler. "merhaba." baekhyun, jongin'e doğru el salladı.
"akşama siz de gelecek misiniz?" jongin'in sorusuna cevap verebilecek kadar bilgili görünmüyorlardı. "sooyoung'un partisine?" şimdi anlaşılmıştı.
"evet." jongdae cevapladı. "baekhyun da o yüzden geldi zaten." jongin neden bu kadar gerildiklerini anlayamasa da ortamı rahatlatmak için son sözlerini söyleyip kaçmaya karar verdi.
"ne güzel, orada görüşürüz o zaman." dedikten sonra baekhyun ve jongdae'den uzaklaştı. kyungsoo'yu bekleyemeyecek kadar gerilmişti. bu aralar jongdae garip davranıyor ve baekhyun ile beraber olduğunun belli olmasını pek de istemiyordu. muhtemelen sehun ile arkadaş(!) olduğu için böyle davranıyordu jongin'e karşı çünkü istisnasız herkes -en azından çevrelerindeki herkes- sehun'un baekhyun'dan hoşlandığını biliyordu.
odasına girdikten sonra çıkmadan önce yatağına attığı telefonu hemen eline aldı ve mesajlaşma gruplarına mesaj attı.
jongin:
bekleyemiyorum
bilin bakalım evimize kim geldi
evet doğru bildiniz baekhyun
şimdi acil buraya gelinchanyeol:
daha yeni uyandım
uyanabilmek için yatağımda yarım saat yatıp tiktok izlemem lazımkyungsoo:
ben gelebilirim
chanyeol'u bekliyordum zaten evdejongin:
o zaman önce bize gel
sonra chanyeol keyfi geldiğinde gelir >:(chanyeol:
satış :(kyungsoo:
satış :)chanyeol ve kyungsoo'nun da neden hala beraber olmadıklarını anlayamıyordu. chanyeol uyumadığı zamanlar dışında bütün zamanlarını kyungsoo'nun odasında geçiriyor ve jongin'in anne babası gibi davranıyorlardı. jongin bazen kendini üçüncü tekerlek gibi hissediyordu ama bunu bilerek ve isteyerek yapmadıkları için asla alınmıyordu. jongin; ikisinin de birbirinden hoşlandığını biliyordu, bunu onlar söylememişti ama davranışlarından belli oluyordu. söylememelerinin sebebinin senelerdir aynı arkadaş grubunda olmaları olduğunu düşünüyordu.
düşündüğü ve telefonuna baktığı on on beş dakika içinde kyungsoo geldi. partinin yıldızı ya da evrim geçirmiş katy perry görüntüsü yoktu, her gün gördüğümüz yuvarlağımsı gözlükleri ve mavi oduncu gömleği ile normal kyungsoo'ydu. jongin'e göre kyungsoo her zaman sevimli görünüyordu, dünyanın en model insanı değildi ya da liseye geçince yıldızı parlamamıştı ama kyungsoo da pek bunu istemiyor gibiydi. liseye başladığından beri çok sayıda olmasa da önemli ölçüde dikkat çekici yerlerde rol almış, geçen yıl lise takımını ilde şampiyon yapan takımda yer almıştı ve okulun en başarılı ilk on öğrencilerinden biriydi. yıldızının parlayabileceği çok alan yaratmıştı kendine, ilk sene voleybolun yanında tiyatro da yapmış, birinci sınıf olmasına rağmen büyükçe bir rol kapmıştı. jongin kyungsoo'ya bayağı bir imreniyor, çoğu zaman hayranlıkla bakıyordu. kyungsoo aklına geldiğinde onu kendine bile öve öve bitiremiyordu. chanyeol biraz daha dikkatli olsaydı evrenin en şanslı insanı olabilirdi, belki de dikkatli olmasının zamanı gelmişti.
"çok komik değil mi?" kyungsoo gülümsüyordu. "ilk kez chanyeol'un annesi dışında birinin verdiği bir partiye gidiyoruz." bayağı komikti.
"komik ya, bilmiyorum bu aralar komik dediğim çok şey yapıyorum." odasında bilgisayar sandalyesine yayılan kyungsoo'ya bakarak güldü. "kendimi homecoming filminde havalı olmak için partiye peter parker gibi hissediyorum."
"ben filmi tom holland için izlediğimden çok hatırlamıyorum." kyungsoo süper kahraman filmlerinin pek hayranı değildi. chanyeol bayıldığı için arada bir chanyeol'un havalı projeksiyon makinesi ile maraton yaparlardı.
"chanyeol holland olmasın o." ima-kralı-kim-jongin. yan yana o kadar sevimlilerdi ki jongin ikisiyle film izlemeyi çok seviyordu.
kyungsoo döndüğü sandalyede birden sırtı jongin'e dönük bir şekilde durdu. "her şeyin farkında olduğunun farkında olduğum için sana çok da önemli sayılmayan bir itiraf yapmanın vakti geldi." elleriyle masada davul sesi yaptı, jongin'e döndü. "evet doğru duydun, chanyeol'dan bayağıdır hoşlanıyorum." biraz kızardı çokça da eğlendiler. "fark edilmeyecek gibi de değil ki neden kendisi fark etmiyor anlamıyorum."
"haklısın yani o da biraz dağ ayısı oldu bu aralar." sonra fısıldamaya başladı. "çok bağırma da jongdae ve baekhyun duymasın, ya da ne bileyim annem falan."
"unutmuştum ben onları." sonra jongin'in dolabına doğru ayağı kalktı. "neyse bugünkü aşk hayatı benimki değil."
kyungsoo bir yandan jongin'in dolabına dikkatlice bakıyor bir yandan da jongin'i günün parlayan yıldızı yapmadan günün parlayan yıldızı nasıl yapabileceğini kafasından hesaplıyordu. jongin zaten oldukça yakışıklı bir insan olduğu için dikkat çekiyordu, bir de çok uğraşılmış görünürse daha da çok dikkat çekecek ve rahatsız olacaktı; kyungsoo bunu çok iyi biliyordu.
"pembe kazağını bulamıyorum ama bu pantolonu giy bak altına." diyerek eline aldığı lacivert kot pantolonu jongin'in üzerine attı. "dağıtmak istemiyorum o yüzden kalk sen bak."
pembe jongin'e çok yakışıyordu. "üşendim şimdi, şeye baksana, en üst rafa." jongin cevap verdi.
biraz çaba ve yorgunluk ile jongin'i güzel güzel giydirip aynanın karlısına getirdiklerinde saat çoktan akşam altıyı geçmişti. daha chanyeol'u evinden alacaklar, chanyeol'un ablasına onları götürmesi için bir miktar yalvaracaklardı. ikisi de hazır olduğunda jongin'in odasından çıktılar, karşılarında diğer odadan çıkan bir baekhyun jongdae ikilisi vardı.
"nasıl gideceksiniz?" jongdae sordu.
"merhaba jongdae, chanyeol'un ablasına yalvarmayı planlıyoruz siz?" kyungsoo hemen cevap verdi.
"benim ehliyetim var." jongdae ile ilgili ilginç bilgiler bölüm bilmem-kaç.
o an kyungsoo'nun beyninde ışık yandı, çopu araba beş kişilik olurdu ve chansoojong üçüsüyle beraber jongdae baekhyun tam olarak beş kişi yapıyordu. "giderken bizi de yanınıza almak ister misiniz?" ve gülümsedi.
komik bir tablo yaşanıyordu, ama jongdae kimseyi süründürmemek için bu teklife olumlu cevap vererek günü bir bakıma kurtardı.
"chanyeol'u almamız lazım bir de." jongin yarı kısık saçma bir şekilde son sözü söyledi.
akşam daha şimdiden garip başlamıştı. alınması gereken bir chanyeol, arka koltukta oturan bir jongin kyungsoo ikilisi ve daha önce hiç bir araya gelmemiş garip bir dörtlü vardı.
// ne kadar güzel oldu hiçbir fikrim yok ama bu bölüm ve sonraki bölüm düz yazı şeklinde olacak çünkü aksiyonları mesajlaşma halinde nasıl yazacağımı bilmiyorum :( bu arada ikinciye okumadan hemen atıyorum yanlışlarım olabilir üzgünüm
umarım beğeniyorsunuzdur böyle yazdığımda.
iyi okumalar <3bir de bazen üst üste iki üç bölüm atıyorum sonra beş gün asla zaman bulamıyorum böyle karışık olmasından rahatsız olmuyorsunuzdur umarım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crazy little thing called love | sekai
Fanfictionsehun: teşekkürler jongin sen çok iyi bir arkadaşsın <3