1

6 0 0
                                    






Bütün bu yaşananlar gerçek miydi?

Zaman kısa bir an için yavaşladığında ve bütün bu karmaşanın içerisinde Jeongguk'un sımsıkı tuttuğu için kızaran elimde olan bakışlarım donuklaştığında zihnimde çınlayan tek düşünce buydu.

İçerisinde bulunduğum bu içler acısı durum gerçek miydi?

Bir adım gerisinde kaldığım, geniş omuzları üzerindeki takım elbisenin ceketinden bile oldukça çekici gözüken ve ense traşı kusursuz olan bu çocuk daha bu sabah odama gelerek masumca bir istekte bulunmuştu. Masumca diyorum çünkü ne kadar yavşak gülüşünü dudaklarından düşürmese bile gözlerinde gördüğüm ifade gerçekten yardıma ihtiyacı olduğuna beni inandırmıştı. Olayların asla bu yönde şekilleneceğini ve sonuçlanacağını düşünmemiştim.

Henüz on beş dakika içerisinde yaşanan şeyler bedenimi şaşkınlıkla dürtmeye devam ederken beni bu lüks salonun, kaoslu ortamından gülerek çekiştiren Jeongguk olayların bu şekilde gelişeceğinden haberdar gibiydi. Bacaklarım titriyordu, etraftaki şaşkın ve ayıplayan gözler gerginlikle kasılmama sebep oluyordu ve Jeongguk beni sürüklemiyor olsaydı eğer salonun ortasında kaskatı bir şekilde kalırdım.

İliklerime işleyen şaşkınlık yüzünden kılımı kıpırdatamazdım.

Onca bağırışın içinde salonun kapısından dışarı çıktık. Bunu nasıl başardık bilmiyordum ama soğuk hava ince gömleğimden girerek tenimi kestiğinde ardımızda kocaman bir kaos bıraktığımızı biliyordum. Yirmilerinde, oldukça dekolteli kırmızı elbisesi ve ince beline kadar uzanan sarı saçlarıyla bir kız avazı çıktığı kadar çığlık atıyor ve önümdeki oldukça keyifli olan çocuğun adını sayıklıyordu. Kırklarının ortasında bir kadın yere yığılmış, bir sürü kişi etrafında toplanmış onu sakinleştirmeye çalışıyordu ve o adamın bakışlarını hâlâ sırtımda hissedebiliyordum.

Ah, bir de durmadan yüzümüze patlayan şu flaşlar ve asla susmadan soru soran şu magazinciler vardı. Kapıdan çıktığımız gibi burnumuzun dibine sokulan mikrofonlar daha da gerilmeme sebep olmuştu. Gözlerim kameraların flaşından dolayı kısılırken Jeongguk'un omuzlarına sığınmış, anlımı sırtına yaslayarak beni sürüklemesine izin vermiştim.

Tanrım, tüm bunlar yaşanmıştı değil mi?

Eğer bu sabaha dönersek, yani Jeongguk'un gri eşofmanlarıyla beni Friends izleyip ne zaman böyle arkadaşlıklarım olacak, diyerek sevgili yurt odamda ağlarken bastığı sabaha dönersek, her şey daha anlaşılır bir hâl alacaktı.

Bana gelip, yardıma ihtiyacı olduğunu söylediğinde onu elbette kovmuştum.  Sevgili annem arkadaşıma(?) böyle bir saygısızlık yaptığımı görse beni iyice azarlardı ama o an en doğru kararın bu olduğunu düşünmüştüm. Kapıyı yüzüne birden kapattığımda bile yavşak gülümsemesi hâlâ ordaydı ve ben kapıyı kapatmama rağmen kahverengi zeminde onun yüzünü görmeye devam edince bir süre delirmiş, kapının ardında olmasını umursamadan kapıyı teklemiştim. Büyük ihtimal böyle bir şey beklemediği için kaçmıştı çünkü kapıyı yine çalıp yalvaracağını çok iyi biliyordum. Tıpkı diğer onlarca isteğinde yaptığı gibi.

Ondan kısa bir süre kurtulduğum için rahat bir nefes vermiştim ama nereye baksam gri eşofmanlı ve saçları dağınık halini görüyordum. Bu deliceydi! Elbette öyleydi. Banyomun fayanslarında Jeongguk'un ne işi vardı? Duş alırken bile beni rahat bırakmamış, zihnimde sürekli gezinmişti.

Çok sert mi çıkıştım diye düşünmeme bile sebep olmuştu. Acaba ne isteyecekti? Gerçekten yardıma ihtiyacı var gibi görünüyordu.

Ben mi yanılıyordum?

find you | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin