O sabah, en yakın arkadaşı bir bankta yarı yatar, yarı oturur şekilde bulmuştu Gazel'i.
"Bitti, " demişti.
"Yazdım, bitti. Geçmedi ama hala. "
Bitmemişti. Henüz haberi yoktu sadece. O gün, o banktan kalkıp yayınevine giderken, hala hatırlıyordu, çok üşümüştü. Üstünde yalnızca bir hırkayla çıktığı için değil. Aralık ayında oldukları için de değil. Geçmemişti, bitmemişti, ama bir boşluk, bir oyuk oluşmuştu içinde. Ne soğuk dolduruyordu boşluğu, ne acı. Sadece geçiyor, geçerken etrafa çarpıp varlığını hatırlatıyordu.
Yazarak unutabileceğini düşünmesi ne komik görünmüştü birden gözüne. Oysa bir ay önce çaresizce tutunmuştu bu umuda. Ona bir ay önce bunun olabileceğini ne düşündürmüştü?
Tutunabilecek bir dal aradı kendine. Buldu da. Onu karşısına ilk çıkan bankta bekletecek değil de sokak sokak yürütecek güçle, yeni bir dala tutundu.
Bir ay önce yazmaya başlamıştı. Bir sene sonra sevilen bir yazar olacaktı. O akşam, bir telefon alacaktı.
Haberi yoktu henüz. Bineceği tren geçmişe gidecekti. Haberi yoktu. Biraz sonra biri daha trene binecekti.
Bir ay önce yazmaya başlamıştı Gazel. Bir ay içinde değil, ellerinde, tutunacağı dalı hissettiği o birkaç dakikada tamamlamıştı.
Sayfalar tek tek basılırken o, okur diye, tanısın diye, kapağına bir not bırakmıştı.
Eski dostuma.
Şemsiyeni unutma.
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN SAATİ UYGULAMASI
Short StoryBir öyküye gebeydim. Öğüt verir gibi yazdım onu. En söyleyemediğim cümlelerimden seçtim. İstedim, vakit kaybetmesin. Bir gece elim kalbimde koşarken içeri sızan, daha da çıkmayan soğuğu, boşluğu o bilmesin. Doğdu, emekledi, yürüdü. Elimden tuttu, be...