Günler birbirine düğümlenmişti. Mevsimlere dahi yetişemiyordu. Her gün aynı yolu yürüyor, dükkanın kapısını açmadan önce başını kaldırdığında yelkovanı beş kala görüyordu. Ogün, bilinmeyen saati uygulamasına geçeli çok oluyordu.
Dükkanı dolaşıyor, sonunda hep aynı koltukta oturuyordu. Rafları karıştırıyor, dönüp yine masasındaki kitabı okuyordu. Herkese sırt çevirdiği, yalnız, kapıdan ses geldiğinde kimin geldiğini görebileceği o koltukta, parmaklarını, kitabın ilk sayfasındaki ismin üzerinde dolaştırıyordu.
Aynı insanlar gidip geliyordu. Dönüp dönüp aynı şarkılar çalıyordu. Gece oluyor, gün doğuyordu. Açılan kapı onu getirmiyordu.
Kendi gitmek istiyordu fakat yolun nerede olduğunu dahi bilmiyordu. Herkesten uzakta oturduğu o koltukta, sanki birinin fazladan ona da bilet almasını bekliyordu.
Bir kitapçı açmıştı Ogün. Gelir diye, tanısın diye, tabelaya bir isim bırakmıştı.
Hüzündiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN SAATİ UYGULAMASI
Storie breviBir öyküye gebeydim. Öğüt verir gibi yazdım onu. En söyleyemediğim cümlelerimden seçtim. İstedim, vakit kaybetmesin. Bir gece elim kalbimde koşarken içeri sızan, daha da çıkmayan soğuğu, boşluğu o bilmesin. Doğdu, emekledi, yürüdü. Elimden tuttu, be...