Don't Believe

114 12 62
                                    

DON'T YOU BELİEVE ME?

"iyi günler."diyerek marketten çıktım ve eve doğru yürümeye başladım. Market ile evimin arası kısaydı, bu yüzden 5 dakika sonra varmıştım evime.

Sırt çantamı önüme aldım ve içinde anahtarı aramaya başladım. Birkaç saniye sonra anahtarı bulmuş olmanın verdiği rahatlama ile açtım kapıyı.

İçeriye girdim ve kapalı olan ışıkları açtım. Ceketimi asıp salona doğru ilerledim. Kendimi koltuğa atmak ve mümkünse hiç kalkmamak istiyordum fakat mümkün müydü?

Tabiki de hayır.

Telefonumu masanın üstüne koydum ve duşa girmek üzere odama ilerledim.

Üzerimdeki kıyafetleri çıkardım ve kirli sepetine attım. Ardından duşa kabinin içine girdim ve suyu açtım.

Havalar soğumaya başlamıştı, dışarısı soğuktu. Fakat ne kadar üşüyor olsam da asla sıcak ya da ılık suda yıkanamazdım. İlla soğuk olması lazımdı. Diğer türlü vücudum kıpkırmızı hale geliyor ve deli gibi kaşınıyordu.

Küçükken annem bana kızdığı zaman duşa , sıcak suyun altına sokardı beni. Sonra da acı çekişimi izlerdi. Bunu söyleyince komik geliyordu bazen ama böyleydi. Bana yaptığı şeyler ne kadar kötü olsa da nefret edemezdim ondan.

"O senin annen, elbette seviyor seni. Sadece şuanda kızgın" derdim her seferinde kendime.

Babam ise her şeyi gördüğü halde üç maymunu oynardı. Neden?
Çünkü karısı ne derse o doğruydu.
Birbirlerine olan aşkları yüzünden beni görmüyorlardı.

Birbirlerini sevmelerinde bir sorun yoktu. Sorun olan şey beni görmemeleriydi. İkisi de birbirlerinin yanlışlarını asla söyleyemiyordu. Normalde söylemek gerekmez miydi?

Eğer gerçekten karşılıklı birbirine sevgi duyuyorsan ona hatalarını söylemekte bir sıkıntı olmamalıydı bence. Sırf onlar yüzünden her seferinde aşktan nefret ettim. Eğer aşk gerçekten böyle bir şeyse, mümkünse benden uzak dursun.

Bu konu hakkında sürekli ikisiyle tartıştım. Fakat hatalarını söyleyen kişi ben olduğum için hayırsız evlat ilan edildim.Onlarla aynı evde yaşarken resmen her günüm ızdırap gibi geçerdi. Her an annem ile babam beni azarlamaya hazır bir şekilde beni bekliyorlardı resmen. Onlarla birlikte yaşarken yaşadığım olaylar yüzünden var olan hırsım daha da çok artmıştı. Üniversiteye gidip bu evden kurtulmak istemiştim.

Dediğim gibi de yapmıştım. Deli gibi çalışmış ve sınavda iyi bir puan elde etmiştim.Tabi ben başarılı öğrenci rolüne gelince ailem bu sefer beni yerlere göklere sığdıramayaz hale gelmişlerdi.

Her yerde benim ile övünmeye başlamışlardı. Bu sefer de ben onlara yüz vermemiştim ve bu seferde hayırsız evlat rolüne geri dönmüştüm. Şimdi ise üniversitemin son senesinde ve tek başıma tuttuğum, evimde mutlu bir şekilde yaşamaya çalışıyordum. Ailemden para almak istemediğim için yarı zamanlı olarak çalışıyordum bir kafede. Tabiki de kafeden aldığım para tek başına yetmiyordu bana. Bu yüzden hafta sonları da bir ailenin küçük erkek çocuğuna bakıyordum.

Çocuklara karşı bir sevgim vardı. Onlar her insanın en masum olduğu zamanlarını yaşıyorlardı ve çevresinden ne görürse , ailesi nasıl yetiştirirse ona göre bir kişilik zemini oluşmaya başlıyordu. Büyüdükçe de arkadaş ortamı ve ailesi yardımıyla ya iyi ya da kötü bir kişilik inşaa ediyorlardı kendilerine. Şanslıydım ki baktığım çocuk, yani Jamie uslu bir çocuktu ve ailesi de iyi insanlardı.

Jamie 4 yaşındaydı. Ona 2 yıldır bakıyordum ve 2 yılda olsa büyümesini görmek ailesi gibi beni de duygulandırıyordu. Haftasonu sabahtan evlerine gider ve akşamları kendi evime geri dönerdim. Ailesi de Jamie gibi iyi insanlardı. Bu yüzden hafta sonlarını iple çekerdim.

Don't You Believe Me? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin