Bölüm 1 - Açık Gri Onaltı...

5 0 0
                                    

2017 - Nurtepe/İstanbul

Her sosyal çevreden insanı görebileceğiniz ancak çoğunluğunu alt gelir seviyesindeki insanların oluşturduğu kendi içinde kozmopolit bir semt , Nurtepe. Afrika'nın kavurucu sıcağı altındaki vahşi yaşam ne kadar çetin ve hayatta kalma savaşı ne kadar zorsa , Nurtepe'de hayatını sürdürmeye çalışmakta aynı şeydi , semtte yaşayan insanlar için. Bu semtte zaman zaman şiddet bile , yüksek derecede bağımlılığı olan bir müptelanın açlığı misali normalleşebilirdi. Hüzün ve yoksulluk bazı sokaklarının göbek adı gibiydi. Nurtepe'de olağan bir aksam uzeriydi...

Güneş yavaş yavaş batıya doğru hareket ediyor vakit akşam üzeri saatlerini gösteriyordu. Yaşları 8-10 arası değişen mahallenin ilkokul çağındaki çocukları , kendilerine tembihlenen , 'akşam ezanında evde ol' emri akıllarında ama bir yandan da oyun oynamanın cazibesine kapılmış her zaman ki tepelikte kahkahalarla gülüşüp oyun oynamaktaydilar. Kendi aralarında artık bir rutin haline gelmiş , yine aynı vakitte , ana yolu bir stadyum gibi görmelerini sağlayan her zaman ki taşlık tepeye çıkmışlardı. Oyun basit ve eğlenceliydi. Kaybedenin işi oldukça zordu. Her bir çocuk bir renk seçiyor ve o renkteki arabaları saymaya başlıyordu. Elliye ilk ulaşan 'cezalandırıcı' oluyor ve en sona kalan 'mahkumu' kendi kafasına göre seçtiği bir cezayla , cezalandırıyordu. Yaşları gereği hayal dünyaları oldukça genişti ve bu yaştaki çocuklar zaman zaman birbirlerine karşı oldukça acımasız olabiliyorlardı.
Dört arkadaş aynı mahallede ve hatta aynı sokakta doğmuş , benzer aile yaşantılarına sahip , kardeş gibi büyümüş ve hal-i hazırda da büyükmekteydiler. O gün ilk renk seçimini , en son oynadıkları oyunu kaybeden 'mahkum' yapacaktı.

Ömer : Beyaz...

Mustafa : Hassiktir lan! Beyaz seçmek yok demedik mi oğlum?

Ömer : Banane arkadaş. Habire mahkum oluyorum. Bir kere de ben kazanayım , ibnelik yapmayın.

Mehmet : Adam haklı abi. Geçen hafta Burak beyaz seçince kimse itiraz etmedi.

Mustafa : Sen ne karışıyorsun lan. Burak en küçük. Ona topril var. Haha

Ömer : Tabi oğlum , Burak senin kardeşin , göt. Hep torpilli. Biz piç miyiz lan?

Aralarında mahçup bir sessizlik olmuştu. Mehmet'in babası maden işçisiydi. Ekmeğini kazanmak için memleketin her bir köşesindeki dipsiz karanlıklara girip çıkmıştı. 3 yıl kadar önce Soma'da yaşanan faciada hayatını kaybetmişti. Çocuklar , yaşadıkları semtin de kendi sokak jargonu nedeniyle erken yaşta küfür öğrenip marifetmiş gibi sürekli küfürlü konusurlardı. Ancak 2014 yılından beri aralarında bir kural vardı. Asla 'Piç' kelimesini kullanmak yok.

Mustafa : Bokunu çıkardın Ömer. Ne bok seçeceksen seç artık akşam ezanı okunacak.

Ömer : Mehmet , kardeşim özür dilerim.

Mehmet : Tamam tamam kızmadım. Hem alıştım artık ben. Aşağı mahallenin çocukları beni her gördüklerinde 'Piç Memoş' diye dalga geçiyorlar.

İlk defa söze giren en küçükleriydi.

Burak : Yavşaklara bak sen hele. Mehmet abime küfür edecek adamın ben anasını...

Mustafa : Lan sus bacak kadar boyunla... Daha sünnet olmadan... Ne yapacaksın analarını acaba? Hadi arkadaşlar tamam seçin su renkleri aksam oluyor.

Burak : Babam söz verdi oğlum. Bu yaz bana sünnet düğünü yapacak. Hem de o mavi bisikleti de alacakmış.

Ömer : Baban hele eve gelsin önce de...

Mustafa : Ömer bugün fena kaşınıyorsun kardeşim.

Ömer : Banane lan. Aha beyaz. Bir , iki , üc...

Mustafa : Siktir ya... Sayılmaz oğlum.

Burak : Mavi...

Mehmet : Gri...

Mustafa : Ohooo. Harbiden hilecisiniz. Siyah lan siyah...

Ömer : Beyaz on , onbir... Oniki... Onüç , ondört

Mehmet : Gri bir....iki , üç

Burak : Mavi bir...

Mustafa : Siyah biiiir...

Ömer : Beyaz onbeş , onaltı

Mustafa : Hadi lan o sayılmaz. Onaltı değil onbeş. O araba beyaz değil.

Mehmet : Gri dört , beeeş...

Ömer : Nasıl değil oğlum beyaz işte...

Mustafa : Stop! Aha bak durdu araba. Bakın bakalım ne renkmiş. O araba gri. O Mehmet'in sayısı.

Burak : Aaa hakkaten de gri...

Ömer : Saçmalama lan bildiğin beyaz işte...

Mehmet : Arkadaşlar baksanıza...

Mustafa : O ne lan! Bagajdan çıkardıkları şey de ne lan?

Ömer : Siktirin gidin ya saymam oğlum beyaz işte...

Mehmet : Sessiz olun arkadaşlar. Hiii!!!

Korkuyla suspus olmuş halde olanları izliyorlardı. Açık gri sedan bir araçtan 2 adam inmişti. Siyah kıyafetleri dışında yüzleri seçilemeyecek kadar yukarıdan izliyordu çocuklar. Aracın bagajını açıp kocaman siyah içi dolu bir poşet çıkarıp yolun kenarındaki yarım metreyi biraz geçen derinlikteki su kanalına doğru sertçe fırlattılar. Poşet düşer düşmez kıpırdamaya başladı. Adamlar aracın içinden aldıkları sopalarla poşete acımasızca vurmaya başladılar. Beş kere , on kere. Sürekli vuruyorlardı. Sonunda vurmayı bıraktıklarında poşet artık hareket etmiyordu. Aracın sol arka camı açıldı. Uzaktan sadece gözlerindeki güneş gözlüğü seçilebilen bir adam poşete doğru baktı ve diger iki adama eliyle poşeti işaret etti. Parmakları açık ve avuç içi yeri gösterecek sekilde tuhaf bir işaret ile göstermişti adam poşeti. Çocuklar tekrar poşete baktıklarında hafifçe tekrar kıpırdamaya başladığını gördüler. Adamlardan biri belinden birşey çıkardı ve Bam...Bam... İki el silah sesi ,  çocukların çığlıkları , caddenin diğer tarafından geçen motosikletin patlak egzozundan gelen pat pat sesleri birbirine karıştı. Korkudan ödleri kopmuş halde çocuklar iyice birbirine sokulmuştu.

Mehmet : Adam bize bakıyor...

Burak : Hiii. Anneee!

Adamın , aracın açık olan camından hangi yöne doğru baktığını anlamak cok kolay değildi. Lakin evlerine doğru kaçmadan hemen önce çocukların gördükleri son şey , adamin gözlüğündeki , batmakta olan aksam güneşinin yansıması ve az önce , poşeti işaret eder gibi , çocukların bulunduğu tepeyi işaret etmesiydi....

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 25, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Masumlar ŞehriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin