Merkezinde eğlendiğimiz küçük sahil kasabasının ıssız kısmına geliyoruz, karavanımızı park etmek için uygun gördüğümüz yer insanlardan oldukça uzak bir koy. Sabah dalgalı olduğunu gördüğüm deniz ise şimdi derin bir uykuya dalmış gibi dingin, yalnızca kıyıya küçük gelgitler yaparak hoş bir ses çıkartan belli belirsiz dalgalar var.
Merkeze karavanla gitmeyişimiz sebebiyle şimdi yumuşak kumların arasından yürüyoruz, büyük araca girmek için acelemiz yok. Yanımda yürüyen beden akşam karanlığı çökmüş olmasına rağmen bu küçük kasabanın pazarından aldığı oldukça büyük ve kendisi kadar renkli şapkayı takıyor. Bunun onu oldukça sevimli gösterdiğini düşünüyorum, o elimden tutup kumlara tekme ata ata yürürken.
Bir yandan ay ışığı denizde parıltılarını oluşturuyor bir yandan da Günışığım dediğim bedenin yüzünü aydınlatıyor. O an burada karavanda tuttuğumuz mumları yakarak oturmak istiyorum yalnızca.
''Günışığı.''
Seslenmemle bana dönüyor, gülümsüyor. Derin sesiyle bir ''Efendim.'' dökülüyor dudaklarından.
''Mumları alayım kumsalda oturalım.''
''Olur, bekliyorum.''
Mırıldanmasının ardından elimi bırakıyor ve adımlarımı hızlandırarak karavana giriyorum. Kapının küçük bölmelerinde olan mumları kaptığım gibi bir de dar alana yerleştirilmiş küçük dolaptan bir örtüyü kolumun altına sıkıştırıyorum. Çıkmadan önce aklıma gelmesiyle geri dönüp her şey gibi küçük tezgahın üzerinde yer edinen turuncu çakmağı da parmaklarımın arasına alarak karavandan aşağıya iniyorum.
Ardımda bıraktığım beden çoktan dalgaların bir sınır çizgisi gibi bıraktığı ıslaklığın sınırına ayakları gelecek şekilde, güneşi görememesiyle soğumuş kumlara ellerini yaslarken oturuyor. Yanına yaklaşarak daha gerisine kolumun altına sıkıştırdığım örtüyü seriyorum. Sebep olduğum sesler yüzünden bakışları bana dönüyor ve ayağa kalkarak kumun üzerine bırakmış olduğum mumları turuncu çakmakla yakıyor.
Kalın mumlar teker teker örtünün iki yanında yer edinirken ben de bedenimi örtünün üzerine bırakıyorum. Yanıma yerleşiyor sevgilim, ikimiz de oldukça sessiziz. Kelimelere ihtiyacımız yok, huzurlu anı paylaşmak istiyoruz.
"Hadi Felix, bu ıssız kumsalda dokun bana."
Elindeki oldukça büyük ve kenarları renkli şapkasıyla oynayan sevgilime söylüyorum. O şapkayı aldığından beri oldukça mutlu, sevmiş olmalı. Bakışları bana dönüyor.
''Ortamı daha çok romantikleştirmenden anlamıştım.''
Dudaklarından kaçar yumuşak kıkırtıyla oturmakta olan bedeni kolundan tutarak üzerime çekiyorum, elindeki şapkayı bir kenara atıyor.
''Burası çok huzurlu ve birbirimizi sevmek istiyorum.''
Dudaklarımdan dökülen kelimelerle tekrar bir kıkırtı bırakıyor ve mumların ışıklarına minnettar olarak görmemi mümkün kıldıkları çillerinde parmak uçlarımı gezdiriyorum.
Uzun kirpiklerinin gölgesi, gözlerini kapatmasıyla elmacık kemiklerine düşüyor. Kapanan gözleriyle göz kapakları üzerindeki çilleri de görebiliyorum, parmak uçlarım teker teker hepsinin üzerinde geziniyor ve dudakları dudaklarımı buluyor.
Alt dudağına kıyasla daha dolgun olan üst dudağını kavrayan dudaklarıma kasıklarına sürtünen dizim eşlik ediyor ve kalın sesinden çıkan inleme ıssız koya yayılıyor.
O an sadece, onu memnun edip derin sesinden inlemeleri duymak istiyorum. Omuzlarına koyduğum elimle yerlerimiz değişirken gözleri şaşkınlıkla açılıyor ve elleri altındaki kumaşı kavrıyor.
Altımıza örttüğüm örtü hareketlerimiz sebebiyle yumuşak kumun üzerinde çoktan buruşmuş, rahatsız edici ancak umursamıyoruz.
Pantolonunu çözen parmaklarımla bana kolaylık sağlamak için kaldırdığı kalçasından pantolonunu ve siyah renkteki çamaşırını bacaklarından sıyırıyorum. Ne yapacağımı izlemek için dirsekleri üzerinde doğruluyor, benimkinden daha açık sarı olan saçları dağınık.
Onu altındaki giysilerden kurtarmamla ortaya çıkan çıplaklığı yüzünden hafif esintide ürperiyor. Ellerimi sertliğine sararak başını ağzıma alıyorum, dudaklarından titrek bir nefes firar ediyor.
Elleri saçlarımı bulurken kafamı hareket ettirmeden sertliğinin ucunu emiyorum. Dirsekleri titreyip onu taşımıyor ve sırtı tekrar yerle buluşuyor, elleri de saçlarımla.
Saçlarıma dolanmış elleriyle kafamı hareket etmesi için yönlendirirken tamamen ona ayak uyduruyorum ve sertliği boğazıma çarpıyor, gözlerim doluyor ancak kulağıma ulaşan derin sesli inlemelerini duymaya devam etmek istiyorum.
Gittikçe yükselen inlemeleri dokunulmadan sertleşmem için yeterliyken adımı sayıklıyor günışığı.
Boğazımı dolduran sertlikle parmaklarım bacaklarına batıyor, parmak uçlarımın izi kalacak kadar. Ağzımdan boğuk inlemer sertliğine çarpıyor ve o ağzımı becerirken derin sesiyle kendimi bırakacak seviyeye geliyorum.
Beni son kez kasıklarına bastırdığında sıvısı ağzıma doluyor ve dudaklarımın kenarından taşıyor.