Herkese emanetti canı, rabbinden bir emanet. Özgürlük savunucusu olmaya gerek yoktu onun için. Hayatına karışacak tek bir kişi karşısına dikilse elinin tersiyle bir hayal bulutu gibi savurur ve öylece yanından geçip giderdi. Hayata karşı dimdik duruşu, omuzlarının üstünde dünyayı taşısa da zorlanmadığını göstermek ister gibiydi. Leyla, başının üstünde yaptığı sımsıkı at kuyruğuyla asla eğilmeyen başıyla heykeller kadar katıydı. Yirmi sene önce Leyla'nın babası Karadeniz'in küçük bir ilçesinde doktorluk yaparken ani bir tayinle Ankara'ya çıkmıştı. Leyla o zamanları hayal gibi hatırlardı hep, çünkü henüz 5 yaşında küçük bir kız çocuğuydu. Minik elleriyle daima babasının kocaman avuç içlerine koyar el kızartmaca oynamak isterdi. Babasının canı yanması diye eline vurmak yerine okşadığını anlaması için büyümesi gerekmişti. Leyla şimdi yirmilerindeydi bu sefer babasının avuçlarına ellerine koyduğunda elleri minicik değildi. Üstelik babasının elleri yıllara meydan okuyamamıştı. Bir zamanlar onu hep stetoskobuyla her göğsünü dinlediği hastasını iyileştiren bir kahraman olarak görürdü. Kahraman hala aynı kişiydi ama eski gücü yoktu. Babası uzun bir süredir hastaydı, doktorların çabaları fayda göstermiyordu.
Leyla, babasının yaşlanmış elini iki avucunun içine aldı. Gözleri dolsa da başını eğip akmasına izin vermeyecek kadar dikti başı. Sanki gözünden bir damla yaş aksa tüm gücünü kaybedecekti. Babasının soğuk elini ısıtmaya çalışıyordu, yanındayım demenin bir farklı çeşidiydi. Gözü pencerenin dışındaki güvercindeydi. Sanki onu daima izleyen bir güvercin gibi.
-Leyla...
Leyla düşüncelerinden aniden koparılmış gibi ani bir şekilde babasının kurumuş dudaklarından dökülen söze döndü. Ciddi ve güçlü bir ifadeyle,
-Efendim, baba?
-Vakit daraldı Leyla, yarınki görüşe gelmeden önce evden, odamdan bir şey getirmen gerekiyor.
Leyla içinden şimdi bunun sırası mı diye düşünse de tüm ömrünü dolu dolu kızına adayan bir babanın son isteklerini yerine getirmemek oldukça bencilce olurdu diye düşündü. Yüzündeki düşünceli ifadeyi bırakarak.
-Neyi getirmemi istiyorsun, babacığım? Söyle hemen eve gideyim alıp geleyim.
Meraklı gözlerle bakarken Leyla, babası derin bir nefes vermeye çalıştı. Nefesini veremeden öksürük krizine girmişti çoktan. Leyla, telaşla babasının yanındaki masadan sürahiyi alıp bardağa suyu doldurdu. Bir elini babasının başının altından destekleyerek diğer eliyle ona yavaşça su içirdi. Yavaşça yutkunduktan sonra babası yeniden rahat bir şekilde başını yastığına yasladı. Leyla elleriyle yeniden babasının elini tuttu, dinlediğini belirten bir yüz ifadesiyle bekledi.
-Odamda, giysilerin olduğu dolabın arkasında.
Leyla içinden dolabın arkası mı? Babasının bu denli neyi gizli tutacağını düşünerek meraklı bakışlarla dinlemeye devam etti.
-Ahşap bir kutu var, kutunun anahtarı çalışma masamdaki çekmecede. Kutuyu, anahtarı al ve bana getir güzel kızım.
Zorla alıp verdiği nefesini uzun bir konuşmanın ardından düzenlemek istercesine yüzünü yastığa doğru çevirdi ve hızlı hızlı nefes almaya başladı. Leyla'nın meraklı bakışlarının cevabını bugün vermek için hazır değil gibi bakışlarını boşluğa döndürdü. Leyla, oldukça yorgun görünen babasını sorularla boğmak istemiyordu. Her zaman babasının sözlerini dinlemişti, elbette ki yine dinleyecekti.
-Tabi babacığım, sen nasıl istersen.
Babası onaylar bir şekilde başını hafifçe salladıktan sonra yorgun gözlerini yumdu. Leyla babasının ağır nefes alıp vermeye başlamasıyla elini hafifçe yatağın kenarına yerleştirdi ve saatine baktı. Hastanenin görüş saati bitmişti, sessizce toparlanıp odadan çıktı.
Eve doğru ağır adımlarla başlayan yürüyüşü, düşüncelerin beynine nüfuz etmesiyle hızlanmıştı. Kutuda ne vardı? Babam neden kutuyu istemişti? Günün sorularından sonra, geleceğe dair kaygılarıyla beraber yürüyüşü ağırlaşmıştı. Canından çok sevdiği babası, annesinin yokluğunu asla hissettirmeyen babası. Son günlerini yaşıyordu. Leyla, onsuz ne yapacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZA DEK
RomanceSeneler önce, unutulmaya mahkum verilmiş bir söz. Bu sözün yükümlülüğü var mıydı? Kimse bilemezdi. Sahiplerinden başka. Her söz tutulmaya mecbur muydu? Oysa söz unutulurken, insanlar savrulmuştu.