Bu kitabı okuyan ya da bölüm atacağıma dair inancı olan herkese teşekkürler, bu zorlu görevi birlikte tamamlayıp finali yazdığım günleri de göreceğimizi umuyorum🏃
Keyifli okumalar!!
•••
Sirius aceleye gelmiş bir özür dileyip merdivenleri ikişer ikişer çıkarak Gryffindor ortak salonundan ayrıldı ve Remus'u öylece tek başına bıraktı.
Remus koltuğun kenarında dikilip önce Sirius'un kendisini öptüğünü, sonra da kullanıldığı gerçeğiyle başa çıkmaya çalışarak birkaç dakika geçirdikten sonra sağına soluna bakınıp masaya fırlattığı kitabını aldı.
Her şeye bir anlam yüklememesi gerektiğini uzun zaman önce öğrenmişti, en yakın arkadaşınıza aşıksanız ve en yakın arkadaşınız Sirius Black ise el şakalarına, durduk yere yaşanan absürt yakınlaşmalara ve buna benzer birçok şeye alışmanız gerekiyordu. Remus beşinci sınıfta bunu atlattığını düşünüyordu, Sirius'a olan ilgisini gerçekten fark ettiği ilk zamanlarda onun hareketlerine tepkisiz kalmayı öğrenmişti çünkü gelip geçici bir hoşlantı yüzünden en yakın arkadaşıyla arası açılsın istemiyordu. Ama gelin görün ki bu şey zamanla öylesine bir hoşlantıdan daha fazlası olup çıkmış ve birine gerçekten açılana kadar Remus'un boğazına sarılmış ikinci bir elden farksız hissettirmeye başlamıştı.
Ve tam bununla yaşamayı öğrendiğini düşünürken Sirius'un onu öpmesi küçük düşmüş hissettiriyordu. Nefret ettiği kısım ise hoşuna gitmiş olmasıydı, Sirius için muhtemelen önemsiz olan bu an onun midesini alt üst edip nefesini kesmişti ve buna karşı koyacak fırsatı bile bulamadığı için ona kızgındı.
Kendi kendine kaşlarını çatarken binasının renkleriyle süslenmiş flamaların iki yana asılmış olduğu kapıdan geçti ve merdivenleri sakince çıkarak Gryffindor ortak salonundan ayrıldı.
Sirius muhtemelen bunu anlatmak için çoktan James'e koşmuştu ve bu onun açısından iyiydi çünkü Silena'yı başka ne zaman yalnız yakalayabilir bilmiyordu. Ölümden döndükten sonra James ile eskisinden daha fazla vakit geçirmeye başlamışlardı ve Remus birkaç ay önceki karanlıktan kurtulduklarına seviniyor olsa da durmadan birbirlerinin kucağında olmaları görmeyi tercih ettiği bir manzara sayılmazdı.
"Remus?" Remus, tanıdık bir ses duyduğunda başını kaldırıp yukarıya baktı, Walter ölü ruhuyla birilerinin içinden geçip giderek insanları korkutmaktan hoşlanıyordu ve inanın ki yaşamayan bir şeyin size dokunması pek de iyi hissettirmiyordu.
Ama aşık olduğunuz en yakın arkadaşınızın sizi öpmesi kadar da değil.
"Silena'yı gördün mü?" Walter önünde süzülerek başıyla onayladı ve sırıttı. "Sirius onlara bir şeyler anlatıyor."
Remus iç çekti. "Onu avluda beklediğimi söyleyebilir misin? Mümkünse sessizce." Konu Walter olduğunda bu uyarıyı yapmak zorundaydınız, bir ölüye göre fazla gürültücü bir tipti. Remus yaşıyor olmasına rağmen onun kadar enerjisi yoktu, bugün için muhtemelen en fazla birkaç kat daha merdiven çıkabilecek, yarısında da düşünmekten ayağı takılıp aşağı yuvarlanacak kadar kalmıştı.
"Oldu bil," Walter geldiği gibi bir anda gözden kaybolduğunda Remus kendine gelebilmek için biraz olduğu yerde durdu ve kitabını diğer eline geçirerek avluya doğru yürümeye başladı. Dışarı çıkıp temiz hava almak iyi gelirdi belki, her şeyin geçeceği yoktu ama en azından daha iyi hissederdi, değil mi?
Koridorda yürürken birkaç öğrenci ona dönüp bakınca küçülüp yok olmak istedi ama herkes neler olduğunu bilecek değildi, kendi kendine kuruntu yapmayı bırakması gerekiyordu. Bunu içinden birkaç kez tekrar etmiş olsa da başka biri daha gözlerini ona dikince önüne bakıp cübbesini düzeltiyormuş gibi yaptı ve ilk boşluktan kendini dışarıya attı.
Serin hava suratına çarpınca omuzlarındaki yükün bir kısmı esen rüzgâra karışıp yok olmuş gibi hissettirdi ona. Bir ağacın altına doğru yürüyüp sırtını yasladı ve Silena'yı görmeyi bekleyerek gözlerini okula dikti.
Ona sonsuzluk gibi hissettiren birkaç dakikanın ardından genç kızın bir tokayla gelişigüzel tepede tutturduğu saçları girdi görüş alanına, üzerinde cübbesi yerine dizlerinin birkaç parmak üzerinde biten ekoseli eteği ve içine beyaz gömleklerinden birini giydiği siyah süveteri vardı. Remus sırtını yasladığı ağaçtan ayrılıp birkaç adım öne çıktığında Silena onu görüp yanına ilerledi.
"Sirius anlattı mı?" Remus, kızın ağzını açmasına bile izin vermeden sorduğunda Silena başını sallayarak onayladı onu.
"Hiçbir şey yapamadım," dedi Remus. "aptal gibi hissediyorum."
Silena ağırlığını bir ayağından diğerine verirken kollarını göğsünde kavuşturdu. "Emin ol Sirius senden daha aptal hissediyor."
"Beni kullandı." O bunu daha çok kendi kendine söylemiş olsa da Silena dudaklarını büküp yanıt verdi. "Ve Wendy gördüklerini çoktan yaymaya başlamış."
"Ne?" Remus gözlerini kocaman açtı, daha yirmi dakika bile geçmemişken ne ara gidip birilerine anlatmış olabilirdi ki?
"Herkese Sirius ve senin çıktığını söylüyor. Sirius onu durdurmak istedi ama pek yapabileceği bir şey yok."
Kaşlarını çatıp ekledi. "Ne okudu da bu kadar öfkelendi? Sirius senin kağıdı yaktığını söyledi."
Remus'un yanakları hafifçe pembeleşti, o mektubu kim yazdıysa Sirius hakkında vahşi hayalleri vardı.
"Aşk itirafı." diye geçiştirdi ama Silena'nın ona inanmadığı gözlerindeki bakıştan bile anlaşılabilirdi.
"Yazan kişi amacına ulaşmış gibi gözüküyor."
"Eğer amacı ortalığı karıştırmaksa evet, başardı."
"Merlin'in sakalı, ne yapacağım ben?"
Silena, omuzunun üzerinden okula doğru bakarken cıkladı. "Bu senin değil, Sirius'un kendisine sorması gereken bir soru ve o da geliyor zaten."
"Nereye?"
Genç kız gülümsedi. "Tam arkanda."
"Remus? Konuşabilir miyiz?"
Remus gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı ve her ne kadar hazır hissetmiyor da olsa arkasını döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WISH YOU WERE SOBER-WOLFSTAR
FanfictionSirius Black'e, bir yabancının ağzından kendisine yazılmış utanç verici bir mektup ona takıntılı kız arkadaşının eline geçer.