fourteen

396 43 11
                                    

güzel fakat senin için bir o kadar da kısa geçen günden sonraki gün kendini sebepsiz yorgun hissediyordun. oysa tek yaptığın uzanmaktı ve belki de bir kaç adım yürümekti. ağlamaktan sıkılmış bir şekilde birkaç damla gözyaşı döktükten sonra odaya eren'in girmesiyle beraber uyuyormuş gibi yapmaya karar verdin. eren birkaç dakika bir şeyle oyalanıp başına geldi ve fotoğrafını çekti, yine. sonra sessiz bir şekilde üzerini değiştirip yanına uzandı. kolları arasıda huzurla dolarken onun kokusuyla beraber uykuya daldın.

.

sabah yatakta çapraz bir şekilde uyandın, yanında eren yoktu. odayı eren'in parfümü doldurmuştu. yavaş bir şekilde ayaklanıp içeriye geçtin. eren takım elbisesiyle beraber mutfakta mikasa'yla konuşuyordu, daha çok bir şeyler anlatıyor gibiydi. mikasa anladığını söyler gibi başını salladıktan sonra eren kapıdan tarafa döndü ve ne olduğunu anlamaz bir şekilde bakan gözlerinle karşılaştı.

sana yaklaşıp takım elbisesinin izin verdiği kadar sıkıca sarıldı. seni belinden tutarak geri çekildiğinde konuştu.

"sabah flock aradı, işler birbirine girmiş. tabii artık sorumlu değilim ama ona yardım etmem lazım, onu bu büyük sorumluluğa atan benim sonuçta. seni uyandıramadım. ben de mikasa'yı arayıp gelmesini rica ettim. ama iyi ki uyanmışsın. seni öpmek istiyordum."

sana tekrar uzandı ve öptü. uykulu olduğun için tepki veremiyordun fakat eren geri çekildiğinde sıkıca sarıldın ve ondan uzaklaşmaya çalıştın. aksi takdirde eren senden asla uzaklaşacak gibi değildi.

fakat o uzaklaşmak yerine masanın üzerindeki fotoğraf malikanesini alıp beraber fotoğrafınızı çekti. bu sefer gülümsedin, içinden bir ses bunu fısıldıyordu çünkü.

eren seni zorla da olsa bırakıp valiziyle beraber dışarı çıkarken flock'u aradı. araba sesi ve gidişi. mikasa mutfaktaydı, onun yanına geçtin ve karşısındaki sandalyeye oturdun. gülümseyerek sana bakıyordu. sormadan edemedin.

"ne oldu?"

"eren'in seni neden sevdiğine şaşmamalı. daha doğrusu eren'in seni böylesine sevdiğine şaşmamalı. jean'da elbet beni seviyor ama eminim eren'in seni sevdiği kadar sevemez, kimse."

gülümsedin, yanaklarındaki ve kalbindeki sıcaklığı hissettin.

"ah, kahvaltı hazırlayayım mı?"

"tek isteğim uzanmak."

gülümsedi ve yanına gelip kolundan tuttu. seni yatak odasına yatırıp odadaki sandalyeye oturdu. gülümsedin ve konuştun.

"eren seni iyi tembihledi galiba."

"ondan değil de... seninle biraz konuşmak istedim."

kaşlarını çattın.

"ne konuda?"

omuz silkti.

"ne konuda olursa. lise zamanı çok olmasa da sohbetlerimiz olurdu, o günleri özlüyorum."

gülümsedin. biraz sessizlik oldu ve sen sessizlikten aldığın cesaretle konuşmaya başladın.

"korkuyorum."

mikasa gözlerini ellerinden çekip yüzüne sabitlediğinde konuşmaya başladın.

"günden güne kötüleştiğimin farkındayım. hatta son zamanlardaki içimde olan kötü hisle bazen başa çıkamıyorum. en çok korktuğum eren. ben... kabul edemese de gidiyorum, hayatına girip ona iyi gelen herkes gibi ben de gidiyorum. sanırım bu da onun laneti. sevdiği herkes yavaş yavaş yok oluyor. kalmak için çabalasam da ellerim tuttuğum ipten kayıyor ve bana yeni ip uzatan eren'in ipini tutmak isterken yere daha hızlı düşüyorum. umarım ben gittikten sonra mutlu olabilir, benim için üzülürse o zaman gerçekten ölürüm zaten. her neyse, iki dakikada moralini bozdum."

gözlerinden engelleyemediğin yaşlar akarken gülümsemeye çalıştın. mikasa sandalyeden kalkıp yatağın dibine oturdu ve önce ellerini tutup sonra sana sarıldı. gözyaşların daha da artarken kendine kızdın. yavaşça fısıldadın.

"özür dilerim."

mikasa geri çekilip tekrar elini tuttuğunda gözleri dolu bir şekilde konuştu.

"geldiğiniz gün çok sevinmiştim, hepimiz mutluyduk fakat ben eski dostuma kavuştuğum için daha da mutluydum. sendeki değişikliği hepimiz farkediyorduk fakat bu çok ağır bir şey, konduramadık. o güne kadar tabii."

gülümsemesi yüzünden düşmezken düşen her bir gözyaşını yanaklarına akmadan elleriyle siliyordu. hafifçe kıkırdayıp tekrar konuştu.

"tanıştığımız günü hatırlıyorum!"

birkaç saniye düşündükten sonra sen de kıkırdadın.

"evet ben de hatırlıyorum! unutulacak gibi değil ki!"

mikasa telefonunu çıkardı ve tüm fotoğraflarınızı tek tek çevirerek göstermeye başladı.

"gideceğinizi öğrendiğim gün çok üzülmüştüm, ama mutlu da olmuştum çünkü beraberdiniz. sizi hiç bir zaman ayıramazdık zaten."

gülümsedin, aklına liseli eren geldi. daha da çok gülümsedin.

yaklaşık üç saat konuşup durdunuz, sonrasında sasha da geldi ve üçünüz konuştunuz. mikasa eşyalarını toparlamak için eve gittiği sırada zar zor kalkıp çekmeceden bir kağıt ve kalem çıkardın. artık eskisi kadar düzenli yazamasan da olduğu kadar diyip bir saat boyunca uzun uzun yazdın.

sonra mikasa geldi, yemek yediniz ve uyudun. rüyalanı eren ele geçirmişti sanki, yine yanındaymışçasına huzurlu uyuyabildin.



turn back, eren yeagerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin