“Yalnızca bir saat,” izin alır gibi. “Son alışverişler... Çok şirin bir tulum görmüştüm. Onu alacağım bebeğime...”
Bir tulumla kalmıyor tabii. Gördüğüm her güzelliği henüz doğmamış bebeğimle buluşturacak bir yığın paketle dönüyorum muayenehaneye.
“Şehriban...”
Ses yok.
“Şehriban...” diye yeniliyorum.
Bekleme odasındaki koltuklardan birine oturmuş; donuk, boş gözlerle yüzüme bakıyor.
Elimdeki paketleri fırlattığım gibi yanına koşuyorum.
“Neyin var senin?”
Yanıt vermiyor. Omuzlarından tutup sarsıyorum.
“Ne oldu Şehriban? Konuşsana...”
Korkulu bir düşten ayrılır gibi silkeleniyor.
“Haşim ağam...” diyor.
“Ne olmuş Haşim ağana?” diye haykırıyorum.
“Haşim ağamı vurmuşlar gelin ablam!”
Şehriban’ın yanındaki koltuğa yığılıveriyorum.
“Nasıl olmuş? Yaşıyor mu? Anlat...”
Köyde... Hasımının üzerine gitmiş. Şu arazi davası var ya... İşte o! Dur demişler, durmamış... Dur demişler, durmamış... Bile bile gitmiş üstlerine.”
“Sonra...”
“Vurmuşlar. Dört bir yandan ateş yağdırmışlar üstüne. Silahı yokmuş ağamın.”
Sormaya korktuğum, yanıtını duyduğumda çıldıracağımı düşündüğüm şeyi söylüyor sonunda.
“İntihar etti ağam,” diyor. “Bile bile gitti ölüme...”Dört bir yandan kurşun yağıyor üzerime...
Tüm bedenim de duyuyorum acısını.
Kan reva içindeyim...
Kendimden geçiveriyorum....
... Kendimle hesaplaşmama kimse tanık olmamalı...“Yaşamaktan çok ölmeyi istiyorum inan ki...”
Öyle demiştin Haşim. Dinlemedim seni. Duymadım, anlamadım.
Suçluyum.Hep bir adım önde oldun benden, hep! Senden öcümü aldığımı düşündüğüm anda bile benden öndeydin.
İşte gene karşıma geçmiş “Nasıl istersen öyle olsun,” diyorsun. “Ama, bende sana öyle bir ceza veririm ki...”
Verdin.
Bu yükle yaşamak cezaların en büyüğü değil mi?
Senin ölümünde ki payımı düşündükçe, nasıl soluk alabilirim ben? Yaşama nasıl umutla bakabilirim artık?
Kendinle beraber beni de öldürdün Haşim. Beni de...... “Bırak beni,” diyorum. “İyiyim ben.”
Titreyen ellerimi karnımın üzerinde gezdiriyorum.
Duydun mu bebeğim? Babamız yok artık...
Şu çirkin yüzlü dünyaya daha güçlü doğmak zorundasın.“Son bir şey isteyebilir miyim senden? Oğlumun adını Haşim koyar mısın?”
Gel artık bebeğim... Gel artık!
Daha fazla bekleyecek gücüm kalmadı.
Bak, baban da ben de sabırsızlıkla yolunu gözlüyoruz senin.
Gel artık Haşim Artukoğlu!
Babanın adını yaşatmak için gel artık...~Piraye~
Canan Tan'ın ‘Piraye’ adlı kitabının sonu....