İnsanın yalnız hissettiği zamanlar vardır. Unutulmuş, uçsuz bucaksız bir boşlukta kaybolmuştur adeta. Tek ihtiyacının gülümseyen bir kaç yüz ve gülümseten bir kaç dost olduğunu herkes bilir oysa... Yalnızlığın içine doğmuş, herkesten uzaklaşmış biriydi o. Yaşadıkları onu yorgun düşürmüş, çaresizce karanlığa gömülmüş bir çocuk. Evet, Sadece ufacık bir çocuktu...
Tek suçu Dünya'ya gelmekti sanırım. Yaşadığı hayat ona bunu gösteriyordu. Ailesini hatırlamıyordu. Belki de hiç görmemişti. Tek bildiği bu yaşlı kadınla aynı evde yaşadığıydı. Onunla ilgilenmek zorundaydı. Bunu ona borçluydu. Çaresizlik onu buralara sürüklemişti. İnsanların imrenek baktığı çocuk olamamıştı o. İstediği şansı yakalayamamış, oradan oraya sürüklenip durmuştu...
Bazıları hep şanslıdır. Güzel bir yaşamları olur. Kazandıkları, kaybettiklerinden daha fazladır. Bendeki ise tam tersi bir durumdu. O şans bana hiç uğramamış, uğramayacaktı da.
Ta ki o güne kadar. Hala çok net hatırlıyorum. Uzaktan parlayan ela gözleri, sert ama bi o kadar da masum bakışları... Beni izliyordu ve bu ilk değildi. Sıklıkla görüyordum onu. Başta umursamasam da sonra dikkat etme gereksinimi duydum. Neden hep bana bakıyordu ki ? Yanına gidip onunla konuşsam mı diye geçirdim içimden. Bunu anlamış gibi bana fırsat vermeden yaklaşmakta olduğunu farkettim. Hiçbir şey söylemeden uzun uzun gözlerime baktıktan sonra sadece gülümseyip, hızlı adımlarla yanımdan uzaklaştı. Sanırım ondan korkmuştum. Ama farklı bir çekiciliği olmadığınıda söyleyemem. Büyüyordum. Her geçen gün değişiyordum...
Bir kaç gün gözlerim onu aradı. Haftalar geçmesine rağmen buralara uğramamıştı. Neden umurumdaydı ki ? Gözlerime bakması mı beni bu kadar etkilemişti ? Yoksa gülümserken yanaklarında oluşan kocaman gamzeleri mi ? O farklıydı. Farklı.
♤
Ertesi gün camdan hızla yağan yağmuru izliyordum. İnsana huzur verdiği aşikârdı. Islanmamak için koşuşturan insanlar arasında buraya doğru bakan tanıdık bir yüz gördüm. Bu oydu. Yine gelmişti. Yine gülümsüyordu. Yanına gitmek istedim. Kapıya yöneldiğimde onu karşımda görünce çığlığıma engel olamadım. Elimi sıkıca kavradı ve gitmemiz gerektiğini söyledi. Peşinden sürükleniyordum. Çok fazla ıslanmıştık. Eski model bir arabanın yanına geldiğimizde hızlıca kapıyı açıp beni içeri doğru itti. Ardından yanıma geldi ve korkum ikiye katlandı. Kaçmak istedim. Kapılar çoktan kilitlenmişti. Olanları izlemekten başka çarem yoktu. Bekleyip görecektim... Yorulmuş olmalıyım ki arabada uyuyakalmışım. Uyandığımda kendimi oldukça büyük bir evin salonunda buldum. Etrafta parlayan antikalar, süslü ve zengin bir hava katan eşyalar vardı. Şuan ki halime inanamıyordum. Çıplaktım. Ama üzerim o
Örtülüydü. Ayrıca kıyafetlerimi çıkaran kişi oysa utancımdan ölebilirdim. Hala inanamıyordum. Benim burada ne işim vardı ? Neden buraya getirilmiştim ? Geçmişte yaşadıklarım, hatırlayamadıklarım, umursamadıklarım. Tüm bunların şuan ki durumumla ilgisi olmadığını umuyordum. Ancak içimde ki o tanıdık his yanıldığımı söylüyordu...
♤ ♤ ♤
Kısa zaman sonra içeri güzel ve oldukça bakımlı bir kadın girdi. Her attığı adım biraz daha korkmama neden oluyordu. Yanıma yaklaştı. Gözlerime odaklandı. Artık bu evde kalacağımı söyledi. Korkuyordum ve bir o kadar da şaşkındım. Ağlamak istedim. Ama güçsüz görünmemeliydim. Herşeye rağmen güçlü hissediyordum. Yalnızdım. Kime ait olduğunu bilmediğim bir ev ve oldukça gizemli olduklarını düşündüğüm insanlarla. Odamı gösterip içeri girmemi söylemişti. İtiraz bile edememiştim. Oldukça büyük ve gerçekten güzel bir oda. Tabi bunun en son düşüneceğim şey olması ayrı konuydu. Hiçbir şey yapmadan öylece yatağıma uzanıp düşünmeye başladım. Bir sonuca varamayınca göz yaşlarıma hakim olamadım. Yalnızdım bu hayatta. Rüzgâr nereye eserse bende oraya savruluyordum işte. Ağlıyordum. Tüm bunlara, hayatıma, kendime.