Jimin üniversiteyi kazandığında ve Busan'ı terk etmek zorunda kaldığında aynı anda hissettiği üzüntü, mutluluk ve heyecan yüzünden devrelerinin yandığını sanmıştı. Busan'dan, Seul'e ettiği yolculuk boyunca duyguları her saniye boyunca değişiklik göstermişti. Aynı anda kahkahalarla güldüğünü ve gözyaşlarının aktığını hatırlıyordu. Duyguları çok uç noktalarda yaşayan biri olduğunu her zaman, insanlar özellikle şikayet etmediğinde bile biliyordu. İçinde öldürmeye korktuğu o çocuk onun dışarıya karşı biraz daha şımarık görünmesine sebep oluyordu. Jimin, olgunlaşmak istemiyordu. Mahkeme duvarından farksız yüzleriyle, bütün günü bir rutine uydurmuş, o; hayatlarında heyecan adına bir kırıntı bile kalmamış yetişkinlerden biri olmak istemiyordu. Belki de bu yaşamaktan en çok korktuğu şeylerden birisiydi. Jimin elli yaşına girse, vücudu zamanın acımasızlığıyla kırış kırış kalsa bile neşesini kaybetmeyecekti. Ayrıca hayatı oldukça ciddiye alan bütün o yetişkinlere gününü gösterecekti.En azından hedefi bu yöndeydi.
Üniversitenin ilk yılında, senenin sonunda doğduğu için arkadaşlarıyla bir doğum günü partisi vermişti. Aslında on sekizinci yaşını kutladığını fark ettiğinde bütün ipler kopmuştu.
On sekiz yaşına bastığı, artık resmen bir yetişkin sayıldığı için girdiği depresyona arkadaşlarının şahit olmasını istemezdi. Özellikle de ruh eşi olduğuna inandığı ve dünyanın en iyi yakın arkadaşı olduğuna ikna olduğu Taehyung'u bu manzaradan korumak isterdi. Neyse ki Taehyung bir kez daha dünyanın en iyi yakın arkadaşı olduğunu kanıtlamış ve Jimin'e destek olmuştu. O günden sonra Jimin, Taehyung'u asla bırakmaması gerektiğine emin olmuştu. Birbirlerinin saçmalıklarına katlanabilen başka kimseleri yoktu. En azından şimdilik.
Üniversite'nin ilk yılı ufak birkaç olay dışında sessiz geçmişti. Dönemin yarısında Jimin'in yurttan ayrılıp eve çıkması ve bunun Taehyung'u büyük bir depresyona sokması Jimin'in istediği zaman burada kalabilirsin, demesiyle son bulmuştu.
—Ve Taehyung'un yurtta kaldığı süre haftada iki güne düşmüştü.
Jimin elbette şikayetçi değildi. Sınav haftaları hariç Taehyung'un varlığını bile fark etmiyordu. Sınav haftaları ise salonun ortasında duran koltuğun varlığı bile onu rahatsız ettiği için Taehyung eve adımını atmıyordu.
Taehyung ile o kadar iyi bir ikili olmuşlardı ki yaz geldiğinde ve birbirlerinden kısa bir süre olsa da ayrılacaklarını fark ettiklerinde dünyanın sonu gelmiş gibi davranmışlardı. Bu konunun çözülmesi de düşük derslerini yükseltmek için yaz okuluna kalmalarıyla çözülmüştü. Bir aylık yaz okulundan sonra geri kalan günleri aileleri ne kadar şikayet etse de beraber geçirmişlerdi.
Jimin on sekizinci yaş sendromunu on dokuz yaşına girdikten sonra atlatmıştı. On sekizinde, insanlar tarafından hem toy hem de yetişkin bir birey olarak görülmek oldukça yorucuydu. Herkesin ona karşı beklentileri daha da artmıştı ama bir şey başardığında hâlâ çocuk sayılarak görmezden gelinmişti. On dokuzuncu yaşının çok daha iyi olacağını düşünmüştü ama yanıldığını anlaması çok uzun sürmemişti.
O güne kadar, doğum gününden tam iki hafta sonra gerçekleşecek karşılaşmaya kadar.
Oldukça sessiz ve sakin olan apartmanı uzun zamandır boş olan yan dairesine yeni birinin taşınmasıyla daha da sessizleşmişti sanki. Ve bu durum Jimin'in hiç hoşuna gitmiyordu.
Jimin apartman boşluğuna bakan odasının camından yan dairenin camlarını perdeli gördüğünde uzun zamandır açmadığı pencereyi açarak, karşı daireye daha dikkatli bakmıştı. Yeni birinin taşındığını nasıl fark etmezdi? Üstelik yeni komşusu yan daireye taşınmıştı.