Mert Kaan'ın onu bırakmayacağını biliyordu ama tek başına sahilin ortasında dikiliyordu işte. Belki de bunlar da gördüğü halüsinasyonların bir parçasıydı, kim bilir... Artık onun bilmediği kesindi.
Etrafına bakındı; sahil çok da kalabalık gözükmüyordu (ki bu iyi bir şeydi çünkü Mert'te ileri düzey sosyal anksiyete vardı) bir kaç şemsiye ve yüzen insanlar o kadar. Zaten denize uzak bir kısımdaydı.
Mert oldum olası denizi seven ama aynı zamanda da ondan nefret eden biri olmuştu. Aralarındaki ilişki biraz çalkantılı denebilirdi. Fakat Kaan sayesinde ayaklarını suya deydirebilecek raddeye gelmişti ve bu bile ona yeterdi.
Etrafına daha da dikkatli baktı ;ne olmuştu, Kaan neredeydi, neden gitmişti ;bilmiyor,hatırlamıyordu. Bu hastalık onu delirtiyordu . Nefesleri hızlanmaya başlamıştı. Panik adeta pençeleriyle ruhunu kavramış bırakmıyordu. Korku ve stresle karışık bir agresyon onu yerle bir ediyordu. Titremeye başladı. Kasılmalar arttıkça soluk alamadığını hissediyordu. Konuşmayı denedi, olmuyordu. Sadece güçlü bir çığlık atmak istedi ama ağzından çıkan boğuk bir inlemeydi o kadar. Titreyen elleri boğazına kaymaya başladı. Dayanamıyordu bu nöbetlere. Tam o sırada güçlü bir el omzuna dokundu.
Bu el Kaan'ın eli miydi, olabilir miydi, belki de gerçekten onu kurtarmaya gelmişti . Bu umutla gözlerini aralayıp arkasına döndü fakat gördüğüyle korkuyla çarpıldı.
Durumu daha da kötü olmaya başladı çünkü bu bir yabancıydı . Stresten durmayan elleri dudaklarına gitti ve hunharca dudaklarını kanayana kadar soymaya başladı.
Bu sırada ona koşarak gelen biri olduğunu fark etti fakat güneşten kim olduğunu seçemiyordu. Bu koşan figür yaklaştıkça o deniz mavisi gözlerdeki parlamayı gördü ve bir anda dizleri boşaldı ve yere düştü. Kolunu kaldıracak mecali bile yoktu.
Kaan endişeli gözlerle onu süzüyordu. Hemen elini tuttu. Sanki Mert'in giden enerjisi yerine gelmiş gibi titreyerek seğiren eliyle onu sıkıca kavradı.
Tırnakları etine o kadar sert geçiyordu ki. Ama Kaan sesini çıkartmadı. Onun iyi olduğunu bilmek istiyordu.
Uzunca bir süre bu şekilde durduktan sonra Kaan'ın ben buradayım telkinleri ile yavaş yavaş kendine gelerek sakinleşmeye başladı Mert .Bunu gören Kaan rahat bir nefes alarak ona sıkıca ama aynı zamanda da kırılgan Mert'i incitmemeye özen göstererek sarıldı.
Kısık,çatallı adeta bir fısıltıya benzeyen titrek sesiyle sordu Mert:
—B-beni bırakmayacaksın, değil mi?
Sen gidince çok yalnız hissediyorum biliyorsun , s-sahi gerçekten gitmiş miydin yoksa her şey yine hayal miydi?
Son zamanlarda bunun ayrımını yapamaz oldum ,dedi ve kıkırdadı fakat o ufak kıkırdamanın öksürüğe dönüşmesi uzun sürmedi. Kaan onun için endişeleniyordu. Onu bu ruh halinden biraz olsun uzaklaştırmak için tatile götürmeye karar vermişti. Fakat uygun koşulları sağlamak biraz zordu haliyle. Akşama doğru insan olmayan bir saatte fakat hala aydınlıkken getirip yanından ayrılmamalıydı. Annesinin başına gelenlerden sonra tek dayanağı oydu en nihayetinde. Fakat bu durum tek taraflı değildi Mert ne kadar zorlu bir süreçte Kaan'ı desteği olarak görüyorsa aynısı Kaan için de geçerliydi ,ailesinden gördüğü baskı ve geçmişteki travmaları peşini bırakmıyordu bir türlü.Mert'in psikolojik problemleri bu kadar kötü olmadan önce üniversite arkadaşıydılar. Hep gülen bu tatlı ikilinin geldiği son durum içler acısıydı ama Kaan pes etmemişti , edemezdi bunu ona borçluydu.Gerekirse ikisi için de savaşırdı. Mert vazgeçse bile.Çünkü bu onun için her şeydi.