Pelin hızla evinden çıktı. Elinde portfolyosuyla etrafta koşuşturuyordu. Beş dakika içinde dersi başlayacaktı ve çok geç kalmıştı. Pelin, Milano'da moda tasarımı okuyordu. Ailesi bütün düzenini bir kenara bırakıp İtalya'ya taşınamayacağı için Pelin tek başına İtalya'da kalıyordu.
Kalabalık caddede koşarken biriyle çarpıştı ve yere düştü. Pelin kafasını kaldırdı ve çarptığı adamla göz göze geldi.
Adam çok yakışıklıydı. Uzun boylu ve atletik bir vücudu vardı. Spor yaptığı her halinden belliydi. Sarı hafif dalgalı saçları gözüne gelmişti. Parlak yeşil gözleriyle Pelin'e bakıyordu. Büyük ihtimal daha yirmilerin başlarındaydı.
"İyi misiniz?" Dedi genç adam ve elini uzattı.
Pelin adamı incelemeyi bırakıp adamın elini tuttu.
"Evet. Çok özür dilerim. Koşarken sizi görmedim. Kusura bakmayın." Dedi Pelin mahçup bir şekilde.
"Sizin bir suçunuz yok. Ben sizin koştuğunuzu görmedim. Görseydim size yol açardım. Sanırım bir yere yetişmeye çalışıyorsunuz." Dedi adam nazikçe."Evet. Dersime geç kaldım." Dedi Pelin ve yere çömelip dağılmış portfolyosunu toplamaya başladı. Genç adam da yanına çömeldi ve eline Pelin'in bir tane çizimini alıp inceledi.
"Moda mı okuyorsunuz?"
"Evet. Türkiye'den geldim."Genç adam yerdeki başka bir çizimi eline alıp daha da detaylı inceledi.
"Babam bir moda tasarımcısı. Hatta markası var. Belki duymuşsunuzdur. Martin."
Pelin gözlerini sonuna kadar açarak genç adama baktı.Tabii ki duymuştu. Hatta duymak az olurdu. Martin markasına bayılırdı ve o markadan ilham alarak çizdiği çok fazla kıyafet vardı.
"Şaka mı yapıyorsunuz? Bayılıyorum! Ah, sizinle tanışmak büyük bir şeref." Dedi Pelin mutlulukla."Babam ne zamandan beri yanında çalışacak birileri arıyor. Biraz eleman eksikliği var. Yetenekli kişiler arıyor. Babamın yanında çalışmak ister misiniz?"
Pelin şok olmuştu. Hiç beklemiyordu. Dünyaca ünlü markanın sahibinin yanında mı çalışacaktı?! Ve şu an onun oğluyla mı konuşuyordu?! Ayrıca oğlu ona iş mi teklif ediyordu?!"Eee... ben çok isterim tabii ki ama daha beni tanımıyorsunuz bile." Dedi Pelin heyecanını bastırmaya çalışarak.
"Ben Leo."
"Pelin." Dedi ve gülümsedi."İşte kartım Pelin Hanım. Yarın sizi 13.00'te bekliyor olacağız." Dedi Leo ve Pelin'in çizimlerini verdi.
"Tabii."
"Ah, sizi bırakmamı ister misiniz? Sanırım araba, koşmaktan daha hızlı bir şekilde sizi okulunuza ulaştırır." Dedi Leo hafifçe gülerek.Pelin onayladı ve Leo'yu takip etti. Siyah bir Mercedes ile karşılaşınca Leo'ya arabayı çok yakıştırdı. Saçma bir şekilde insanları arabalarıyla tanımaya çalışırdı. Ve aslında işe de yarardı.
Arabaya bindiler ve Leo hızla gaza bastı.
"Hangi okulda okuyorsunuz?"
"Polimoda."
"Babam da oradan mezun!" Dedi Leo heyecanla.
Pelin'in heyecandan kalbi çıkacak gibi atıyordu.Kısa bir süre sonra okula gelmişlerdi.
"Beni bıraktığınız için çok teşekkür ederim."
"Lafı olmaz. Yarın sizi bekliyor olacağım." Dedi Leo gülümseyerek.
Pelin de gülümsedi ve yavaşça kapıyı kapatıp okuluna doğru gitti.Leo bir süre gitmedi ve arkadan Pelin'i izledi. Pelin gerçekten çok güzel bir kızdı. Düz, beline kadar uzanan kumral saçları ve ela gözleriyle değişik bir çekiciliği vardı. Leo, Pelin içeri girdikten sonra gaza bastı ve oradan kayboldu.
"Yani gerçekten Charles Martin'in oğluyla birlikte geldim. Ve yarın görüşeceğiz!" Dedi Pelin heyecanla.
"Sana inanamıyorum! İyi ki geç kalmışsın. Ay ben senden daha çok heyecanlandım." Dedi Cara mutlulukla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milano'da Moda Tasarımcısı
ChickLitTürkiye'den Milano'ya gelip tek başına yaşayan biriydi halbuki. Nasıl bir anda onunla tanışıp bu kadar ünlü olabilmişti ki?