17

5K 646 368
                                    

"yok kanka, sahile kayacağız biz."

jeongin, changbin'e bir şeyler sorarak lafa tutarken bir yandan seungmin gerçek anlamda felix'in karşısında özür dilemekten ağlamaya başlamıştı. ani hareketlere sahip bir çocuk bu, hiç beklemeyen bir anda en alakasız kişiyi öperken kısa süre sonra gözleri kızarana kadar ağlayabilirdi. felix de tabii çok da iyi bir ruh hâlinde olmadığı için seungmin ağlamaya başladığı an o da kendisini tutamamış, kahverengi saçlı genç hâlâ özürlerini sıralayarak yaş dökerken sarı saçlı da sorun olmadığını söyleyerek gözlerinin altını siliyordu.

hyunjin mi? o, oturduğu mavi pufta bir bacağını diğer bacağının üstüne atmış şekilde otururken ve bir yandan elindeki kokteylini yudumlarken bu ikisinin duygusal hallerine karşılık kaşlarını çatmış bir şekilde izliyordu. sevgilisi jeongin'e benzer şekilde pek duygusal bir genç değildi hyunjin, belki de bu yüzden ilişkileri hâlâ güzel bir şekilde devam ediyordu. ikisi de sevgi ve sevginin doğurduğu güven ve samimiyet gibi birkaç duygu dışında pek çok şey hissetmezdi. yoksa kavga çıkması gereken ama ikisinin bu sakin tavrı yüzünden çıkmamış olan çok fiyasko anları yok değildi. changbin de bu şekilde tanıştırmıştı zaten ikisini, tam olarak "iki duygusuz piç olarak ne kadar bok gibi insanlar olduğunuzu konuşun." diyerek hyunjin'i jeongin'e tanıtmıştı. o gün bugündür ki, changbin'in yaptığı elle tutulur şekilde işe yarar olan tek şeydi bu hyunjin ve jeongin'e göre.

"bunlar ağlıyor deminden beri."

hyunjin, cam bardakta kalan birkaç yudumluk içeceği tekte bitirip buzları da tıkırtı seslerini çıkara çıkara ağzında kırarak bitirdikten sonra jeongin'in omzunu dürttü.

"ya çiğneme şu buzları, dişlerin dökülecek! daha kaç kere söyleyeceğim sana bunu?"

evet, jeongin'in her zaman yaptığı bir uyarıydı bu.

"karışma bana."

"hem, ağlıyor mu? kim ağlıyor?" jeongin, ona doğru dönerken etrafta kısaca göz gezdirdiği an gördüğü felix ve seungmin ile derin bir nefes aldı. "oğlum, mal mısınız siz? niye ağlıyorsunuz lan!"

changbin de o an jeongin ile aynı tarafa bakmış, hâlâ ayakta durmuş şekilde kolları birbirine dolalı şekilde karşılıklı ağlamaya devam eden ikiliyi görünce derin bir nefes alarak ayağa kalkmış, ikisinin de omzundan tutarak ayırmıştı birbirlerinden.

"yeter bu kadar."

ikisinin de ıslak olduğu loş ışıkta bile belli olan yüzlerine bakarak konuştu artık changbin.

seungmin, felix'e baktı bir yandan gözlerinin altını silerken.

"affettin mi hyung?"

"affettim." dedi felix de aynı şekilde gözlerinin altını sile sile o kısmı bir ayrıca kızartmış bir şekilde.

"tamamdır, sorun çözüldü o zaman. hm? gidelim artık." diyerek ellerini ikisinin üstünden çekip jeongin ve hyunjin ikilisine baktı. "seungmin'i eve bırakın."

"neden yapalım bunu?" diye sordu jeongin.

"çünkü, amına koyayım, hesabı ben ödeyeceğim."

"mantıklı."

felix toparlanmak istediği için derin bir nefes alıp gözlerini kapatmıştı bir süre. yorulmuştu cidden ama yorulmaya da hakkı yok gibi hissediyordu. sonuçta daha neler çeken insanlar vardı, değil mi? ailesi bunu empoze etmişti çünkü. annesi ona salonda bir bardak unuttuğu için hayatının lafını söylerken, felix annesi yaşadığı için şükretmeli ve şikayet etmemeli, tanrı'ya şükranını belli etmeliydi.

bet ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin