Başlangıç

262 32 12
                                    

Her zamanki karanlık odadayım. Burayı aydınlatan tek ışık kaynağı bile yok. Havada hiç değişmeyen küf kokusu var. İçinde bulunduğum bu lanet odada sadece tek bir saat var ve ben onu göremiyorum. Karanlık onu içine hapsetmis gibi. Gözükmüyor sadece saniyelerin geçiş sesini duyuyorum. Dışarı çıkartılıp üzerimde dolu deney yapıldıktan sonra yine buraya atılıyorun. Bana güç veren tek şey saniye sesleri. Sayıyorum her odaya atıldığımda saniyeleri sayıyorum. En son dışarı çıkartılıp sayısını bilmediğim kadar iğne vurduklarindan ve sonrasında beni çöp gibi buraya attıklarından bu yana 4753 saniye geçti.
Tik. Tak.
4755
Dışarıdan tek bir ses bile gelmiyor. Zaten önümdeki kalın demir kapı yüzünden çoğu zaman bir şey duyamıyorum.
Nefes alıyorum çünkü yapıcak başka bir şeyim yok. Hayatımı ellerimin arasından aldılar ve engel olamadım bile. Savunmasızım. Güçsüz. Kendini koruyaman bir eziğim. Hayatı söz konusu olsa bile.
Nefes alıyorum çünkü geçmişimden bana kalan tek şey bu. Buda kaldıkça değişiyorum. Beni değiştiriyorlar. Eski hayatımdan bana kalan hiç bir şeyim yok. Hafızamdan hatıralar siliniyor. Bunun bana verilen ilaçlarla bir ilgisi var mı bilemiyorum. Tek bildiğim unuttuğum.
Her şeyi.
Bütün hayatımı.
Anılarımı.

  Nefes alıyorum çünkü bağırmıyorum. Bağıramıyorum. Çılıklarımı içime atıyorum. Yalvarmalarımi. Ağlamalarımı. Hepsini içime atıyorum. Böyle yapmazsam başıma gelecekleri çok iyi biliyorum. Bana acımadan ağlamalarımı,yalvarmalarımı hiç sayıp bütün kemiklerimi kırarak dövüceklerini sonrada bu leş, küf kokulu lanet yere atıcaklarıni biliyorum. Ciğerlerim burdaki havaya o kadar alışmış durumda ki odadan çıkınca canım yanıyor. Boğuluyormuşum gibi geliyor.

Kaçmıyorum. Kaçamıyorum. Daha iki adım atmadan beni yakalıyacaklarını biliyorum. Yakadıkları anda vucuduma giricek elektiriği hatırladığım anda tüylerim diken diken oluyor.

Bunları daha önce pek çok kez yaşadım. Kemiklerimim kırılma sesini duydum. Yüksek doz elektirik yüzünden bayıldım. Her seferinde bu dar odaya tekrar döndüm. Gözlerimi karanlığa açtım her zaman. Karanlığa uyandım. Benim güneş ışıklarım bile karanlık oldu. Burda neden bulunduğum konusunda en ufak bir fikrim bile yok. Sadece bu lanetli odada öleceğimi biliyorum. Sadece acı çekiyorum. Yalnızım. Tek başına.

Beni odadadan aldıklarında bile konuşmuyolar. Sert yüz hatlarında tek bir kıpırdama bile olmuyor. Genellikle beni almaya gelenlerin biri  hafif yanık Tenli diğeri ise  sarışın. İksininde kristal seklinde suratları var. Mükemmeller. Böyle karşılaşmasak belki yolda görseydim peşlerine takılabilirdim fakat olay benim yaşadığım gibi bir durumsa yüzlerine bakmaya bile korkuyor insan. Hiç bir soruma cevap alamıyorum. Genellikle"sizi ilgilendirmez" veya "böyle olması gerekiyor" deniliyor. Bunun dişinda bir cevap alamadım zaten. Bu iki adını bilmediğim çocuk beni leş yerden alıp deneylere tutulduğum yere kadar götürüp geri getiriyor. Başka bir iş yaptıklarını görmedim. Zaten başka zaman da görmedim onları.

Şu saçma doktorculuk oyunun yapıldığı yer. Benim hitap ettiğim isimle acının merkezi. Burdan hoşlanmıyorum. Burnuma gelen çakma hastane kokusunu sevmiyorum, yatağa bağlanmayı sevmiyorum, yaptiklari iğneleri sevmiyorum en önemlisi beni değiştirdikleri ameliyatları sevmiyorum. Açık konuşmak gerekirse bu yatakların birinde ölmekten korkuyorum. Verdikleri ağır sakinlestirici ve uyusturucular yüzünden tahminimce saydigim saniyelere göre iki gün kadar kendime gelemiyorum.

Hayatım hiç bir aşk hikayesi gibi olmadı. Ve benide yakışıklı bir katil kaçırmadı. Olmasını ister miydim? Evet tabikide isterdim. Sonuçta hayal kurmak serbestti. Karanlığın içinden aslında beni kaçıran ve bana aşık olduğunu söyleyen yapılı asi çocuk tipli birini kim istemezdi ki. Benim masumluğuma aşık olan. Fakat bunlar fazla hayeldi. Ve bende yeterince masum değildim. Burdaki içine işleyen karanlıklada öyle olmamı beklemiyordum. İçimdeki saf masumiyet tükeniyordu burda. Her saniye.

Bu hayat benim için fazla gerçekti. Çok gerçek. Ben buraya ait olmazdım. Kendimi buraya ait hissetmiyordum. Kim olsa hissetmez. Hiç ciddi anlamda aşık olmadım bile burda biraz daha kalırsam ara ara buraya uğrayan fareye aşık olucam ve arkasından ağliyicam diye korkmuyor değilimg. İlk kalp kırıklığımında bir fare tarafından olmasını kimse istemez zaten.

Böyle şeyleri düşündükçe her seferinde paranoyak gibi gülmeye başlıyorum . Delirmeme çok az kaldı hissedebiliyorum. Böyle bir durumda gülen tek insan benimdir heralde. Hiç bir zaman normal olmamıştım. Başkaları için. Kendime göre ise sıkıcı derecede normalim.

Kollarımla kendimi sarıyorum. Şimdi anlayabildim ne kadar üşüdüğümü. Bayadır beni görmeye gelen yok. "Çok üzüyorsunuz ama beni hiç özlemediniz mi?" diye bağırıyorum tabikide beni duyan kimse yok veya duysalar bile ilgilenmiyorlar. Ben olsam ben de ilgilenmezdim.
Kollarımı kendime tekrar sarıp odanın köşesine geçiyorum. Belki uyumak bu rüyayı bitirirdi ve sabah kalkınca vay be ne rüyaydı 5 sezonluk dizi çıkar bundan diye dalga gecebilirdim kendi kendime. Umutlarım hala tükenmedi. Tükenmemeli. Kullaklarıma gelen saniye sesleri git gide kısılıyor. Duyulmayacak hale geliyor. Ve bitiyor.

Birinin beni dürtmesiyle uyandım. Lanet adam. Kollarımı uzatıp beni kaldırması için yardım istemiştim fakat tek bir kası bile kıpırdamıyordu. "Ne zanediyordun ki Melissa". Kafamın içindeki ses son günlerde hep haklı çıkıyordu. Hafif nemli yerden destek alıp bütün ağırlığımı kollarıma verdim ve kalkmayı denedim. Hafif düşecek gibi olsamda sorunsuz bir kalkış olmuştu. Vucudum burda hareketsiz kalmaktan ve soğuktan hamlaşıyordu. En küçük bir hareketimde yoruluyor ve nefes nefese kalıyorum. Bunu bir an önce düzeltmeyi kafamın uç bir köşesine not aldım. Odanın açılmış kapısının önüne kadar geldim dışarısı fazla aydınlıktı. Bu olay gözlerimi sulandırırken kumral çocuk homurdanmaya başlamıştı ona doğru baktığımda beklemekten sıkılmış gibi bir hali vardi. Elmas şekkilli yüzü kaşlarını çattığı için sevimsiz bir hal almıştı. Ona aldanmadan ilk adiımı attığımda düşücek gibi oldum. Fakat kimse YİNE kılını bile kıpırdatmamıştı. Kendi kendime küfürler ederken yaralı ayağım pürüssüz zemini hissettim. Bu olay yüzümde belli belirsiz bir tebessüm oluştururken kumral çocuk kolumu tuttu ve beni sürüklemeye başladı. Canım yanıyordu dışardan bakınca sıska gibi görünen çocuğun bu derecede kolumu sıkabileceğini hiç düşünmemiştim. Vucudum zaten hasaslaşmış ve güçsüzleşmişti böyle bir acıya daha dayanabileceğimi düşünmeyerek kendimi yere attım. Sarışın olan bize bakmayarak yoluna devam etti. Bana tiksinerek bakan çocuk ise yanımda bekleyip kalkmamı bekledi. Sinirden "Yardım etmeyi düşünüyor musun?" diye sorduğumda ilk defa yüzüne bu kadar dikkatlice baktığımı hatırladım. Bana yarım bir gülüş gönderip " Bence öylede yeterince acınası ve komik duruyorsun" dedi ve önüne döndü. Bu çocuk ciddi miydi? Yoksa benimle dalga mı geçiyordu. Şu anda ona sadece vurmak istiyordum. Hızla yerden kalkıp önüne geçtim.
Sinirime yenik düşüp "Acaba benim gibi öyle bir yerde yaşasaydın napardın merak ediyorum" diye bağırdım. O ise sadece koyu kahve gözlerini bana dikti. Tek bir kelime bile söylemedi ve öylece önüme geçip yürümeye başladı. Ben ise afallamış bir şekilde onun arkasından baktım. Sonunya galiba yanında olmadığımı anladı ve arkasını döndü ve kafasıyla onu takip etmem için işaret verdi. Hızla onun yanına giderken geri dönüp yürümeye devan etti. Yanına ulaştığımda nesef nesefe kalmıştım. Normalde gittiğimiz yolun tersi yöne gitmeye başladık. Beyaz duvar ve ardı ardına kırmızı kapılar dışında hiç bir şey yoktu. Yaklaşık 50 kapı geçtikten koridorun sonundaki ve diğerlerine göre daha kırmızı kapının önünde durduk. Sarışın olan çocuk nazik bir şekilde anahtarı kilide sokup kapıyı açtıktan sonra beni yavaşça odaya itti. Yatağın olduğu yeri gösterdi ciddiyetini bozlamadan bana döndü kısa bir sürelik gözlerimim içine baktı. Kafasını çevirip;
"Artık burda kalıcaksın. İlk bölümü tamamladın. Uyumalısın. Artık işler senin için daha yorucu ve zor olucak." dedikten sonra odayı terk etti. Kumralın durduğu tarafa baktığımda hala orda duruyordu. Bana sıcak bir gülümseme gönderip "Onun dediklerine uy ve uyu. Bol şans Melissa " diyip gitti. İsmimi nerden biliyordu. Tanrım ben kaçırılmıştım tabikide ismimi biliceklerdi. Ne gibi bir şeyin içine düşmüştüm ben. Lanet olasıca eski hayatımı özlemiştim. Acaba annem beni özlemiş miydi? Anneme düşünürken kendimi bordo renkli koltuğa attım. Böyle bir yerde uyumayalı hatta oturmayalı ne kadar olmuştu acaba. Etrafı inceliyecek bir halim bile yoktu kendimi rahat koltuğun içinde derin bir uykuya bıraktım. Sarışının dedikleri kulağımda yankılandı bana yaptıkları her şey bir oyundu galiba ve ben onlar için sadece bir oyuncaktan başka bir şey değildim.

BAŞLANGIÇ (SEÇİLMİŞ-1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin