Hazırlanıyordum. Patronum Kim Seokjin'in söylediği işi en kısa sürede bitirmem için bu akşam Seoul'ün gözde otellerinden birinde olan ve gözde zenginlerin -hayır aslında birer bok torbası hepsi- bulunduğu yemeğe katılacaktım. Adamımızın adı Lee Kangdae'ydi.
Seokjin onun çok fazla pis işler yürüttüğünü ve hesabınında kesilmesi vaktinin geldiğini söylemişti.
Ah bu arada Kim Seokjin yani patronum yer altı dünyasına oldukça hakim ve oldukçada zengin. Buna rağmen onu çok az kişi tanır çünkü yer altı dünyasındaki pisliklerle işi yok daha doğrusu o pisliklerin yaptığı pislikleri düzeltip kendi aleyhine çevirir ve o pisliğide ben gebertirdim. Geri kalan mallar ise bize dahil olurdu.
Bu işe beş senemi vermiştim ve vermeyede devam edecektim çünkü heyecan, kan ve işime olan tutkum beni bağlıyordu.
Aynadan son kez kendime baktım. Siyah cesur bir dekoltesi olan elbise tam oturmuştu hatlarıma. Siyah dalgalı saçlarım da ona eşlik ederken dudaklarımdaki kırmızı ruj firar etmiş gibiydi. Dikkat çekiyordu. Ayağıma giydiğim siyah yüksek topuklular da oldukça şık gösteriyordu beni.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Elime çantamı alıp evden çıktım ve son model bmw'ye bindim. Kırmızı arabam benim göz bebeğimdi. Her şeyden önemliydi.
Hızlıca gaza basıp otele sürdüm. Hızlı giden bebeğimle kısa sürede varmıştım. Kapımı açan valeye teşekkür edip göz kırptım. Çocuk utanarak anahtarımı aldı. Adımlarımı girişe yöneltip içeri girdim ve asansöre ilerleyip en üst kata çıktım. Yemek oradaydı.
Asansör en üst kata geldiğinde bir 'ding' sesiyle açıldı. Asansörden yavaş adımlarla çıkarken adamımızın oturduğu masayı arıyordu gözlerim. Sonunda bulduğunda oraya ilerleyecektim ki adamın masasında oturan ezeli düşmanım Jeon Jungkook'u görmemle duraksadım. Yine ve yine karşıma çıkmıştı ve benim avıma göz dikmişti ki o adamla bir konuşma içerisindeydi. Neyse ki artık buradaydım ve bu işi bozardım. Avımı da kaptırmazdım.
Yüzüme bir gülümseme takınıp masaya doğru ilerlediğimde Kangdae ve Jungkook'un bakışları beni buldu.
"İyi akşamlar Bay Lee masanıza oturabilir miyim acaba?" diye cilveli bir şekilde sordum. Bu sırada Jeon çattığı kaşları ile bana bakıyordu.
Ona aldırmayıp beni inceleyen ve pis pis sırıtan adama baktım.
"Elbette sizinle oturmak isterim." dediğinde gülümsememi genişletip hemen Kangdae'nin yanına oturdum.
"Sizi görmek beni mutlu etti, açıkçası uzun zamandır görüşmek istediğim birisiniz." diyip alımlı bir şekilde konuştum. Adamın hoşuna giderken elimi tutup öptüğünde kusmamak için zor duruyordum.
