Uyarı: İntihar düşünceleri ve girişimi içerir.
İyi okumalar!
LANY-ILYSB
Güzel bir gündü.
Cumartesi. Cumartesileri hep sevmişimdir. Okul denilen o gereksiz kurumda bir daha hayatım boyunca karşıma çıkmayacak ıvır zıvırlarla doldurduğum beynimi büyükannem Lily'nin, arka bahçesi denize açılan evinde boşaltırdım. Daha ortaokula giderken bir kitap manyağıydım. Farklı hayatlar yaşamak hoşuma gidiyordu, belki de benimki hiç tam olmadığından. Ben daha üç dört yaşlarındayken diktiğimiz ağaçlar o zamanlar boyumu geçmişti. Bazen salıncak kurardım bu ağaçlara, bazen de hamak. Özellikle hamaklı anılarımı hatırlıyorum, uzanıp elime Jack London'lardan birini aldığım an tüm sistemim sıfırlanıyordu. Rüzgarın saçlarımı şöyle bir okşaması yeterdi. Cumartesileri de Lily'nin arka bahçesini de çok seviyordum. Bana yetiyordu bunlar.
Bu yüzden bugünü seçmiştim.
İmkanım olsa elbette Lily'nin arka bahçesinde yapmak isterdim bunu. Hoş burası da arka bahçe kadar güzeldi, son birkaç aydan beri hatırlamayı reddettiğim neşeli anılarla dolu çocukluğumu gözlerimde yeniden canlandırır gibiydim ve bu hoşuma gitmişti. Günün kendine ait özellikleri yüzünden herhalde, buraya sık sık gelsem de daha önce hiç böyle hissetmemiştim.
Tatil zamanı olduğu için kentte yaşayanların çoğu sahile inmişti. Kayalıkların çevrelediği bu yüksek tepeye bile sahilde koşturan, oyun oynayan insanların, kumdan kaleler yapan çocukların coşku dolu sesleri geliyordu. Bu seslere adını bilmediğim böceklerin, kuşların cıvıltıları eşlik ediyorken saçlarımın gözlerime inmesine sebep olan hafif de bir rüzgar esiyordu. İnsan özgür hissediyordu. Bir çocuk kadar özgür... En azından ben, birkaç dakika sonra sonlandıracağım hayatıma bu anıyı eklerken demir parmaklıkların yanlış tarafında aşağı sarkıyor olsam da özgür hissediyordum, sanki yine o hamağa uzanmışım da kaygısız bir tatil günümün ortasında o çok sevdiğim kitapları okuyormuşum gibi.
Özgür hissetmiştim, onun sesini duyana kadar.
"Sence de ölmek için çok güzel bir gün değil mi?"
Gözlerimin önünde canlanan çocukluk anılarımı silen kalın sesi beni yerimde sıçrattığında dönüp sesin sahibine, kıyıdaki insanları seyreden yabancıya baktım. Ufak tefek bir şeydi. Ya da giydiği beyaz baskısız tişörtü, üzerine birkaç beden büyük geldiğinden böyle görünüyordu. Bağdaş kurmuştu, şortunun izin verdiği kadarıyla açığa çıkmış dizleri süt kadar beyazdı. Bir saniyeliğine bana vanilyalı dondurmaları anımsattı. Şapkası, sanki güneşin altında erimesine engel olacakmış gibi yüzünü gözlerine kadar kapatmıştı. İçimden gülmek geldi ama "Evet," diyerek onu cevaplamaktan başka bir şey yapmadım. Güzel bir gündü. Diyorum ya böyle planlamıştım. Güzel bir günde ölmek istemiştim ama anlaşılan o farklı tonlamıştı. Benim aksime, günün ölerek çirkinleştirilemeyecek kadar güzel olduğunu düşünüyor olmalıydı. "Güzel bir gün ölmek için."
O çimlerle kaplı alanın ortasında güvenli sayılacak bir bölgede oturuyordu. Onun az ilerisinde, sağda ben vardım. İnsanlar geçip bir kaza yaşamasınlar diye dikilen demir parmaklıkların ötesinde, kafamı sola çevirmiş ona bakıyordum. Oysa sorusuna cevap verdiğim halde beni hiç umursamamıştı. Birkaç dakika, bana daha da garip hissettiren sessizliğini bağışladı. Sonra da "Seni atlarken kaç kişi görür acaba?" diye sordu. Hala bana bakmak yerine sahili izliyordu. Sesi de üzerime değdirmeye tenezzül etmediği bakışları da öyle kayıtsızdı ki... Sanki her günü, uçurumdan aşağı kendini bırakmak için can atan insanlarla geçiyormuş gibi. Sinirlerim bozuldu. Üstelik sorusu da canımı fena sıkmıştı. Buraya kadar her şeyi planlamıştım ama bundan sonrası hakkında pek bir fikrim yoktu. Beni görebilecek insanları hesaba katmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzel Bir Gün Ölmek İçin
Fanfictionyoonkook| suicidal thoughts, suicide attempt, romance, mature content | 20.2k