1:крылья моей души🤍

2 0 0
                                    

Bütün mümkünlerin kıyısındayım...
                                 
                                      Turgut Uyar

Ellerimi karın boşluğuma bastırdım. Kalbim hızla çarpıyordu. Midem kasılıyordu. Birazdan en büyük sınavımı verecektim. Yatağımın üzerindeki defterimi açtım. Galiba beni sadece yazmak ve çizmek rahatlatıyordu.
"Alaca..."
Annemin beni çağırdığını duyunca hemen ayağa kalktım. Hemen defterimi ve kalemlerimi çekmeceme koydum.
"Efendim?"
"Baban seni çağırıyor"
Hemen üstümü düzelttim ve odamdan çıktım. Bacaklarım titriyordu. Ne olacaksa olacaktı. Artık kaçışım yoktu. Merdivenleri inip küçük oturma odasına geçtim. Annem ve abim heyecanla bana bakıyorlardı. Onlara gülümsedim. Babam otoriter ama sakin sesiyle konuştu:
"Bize müsaade edin..."
Annem ve abim odadan çıktılar. Derin bir nefes aldım. Babam karşısındaki tekli koltuğu işaret etti.
"Otur evladım". Geçip oturdum.
"Neticen nasıl?"
"İyi babacığım... İstanbul üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği kazanmışım."
Suratı düşse de kazandığımı duyması onu rahatlatmıştı.
"Âlâ... Muallimlik çok kıymetli bir meslek."
Tebessüm ettim. Babamın bakışlarının ciddileştiğini gördüğümde dudaklarım düz bir çizgi haline döndü. Boğazını temizledi. Dudakları kıpırdandı. Ne garipti değil mi? Bazen kaderimiz sadece bazı ağızlardan çıkan iki çift lafa bağlıydı. Babam birkaç saniye sonra bakışlarını gözlerime dikti.
"Sana İstanbul'a gitme diyemem. Kardeşlerinin hepsi okudu çok şükür. Ben size iyi bir istikbâl vermek için elimden geleni yapıyorum. Ama seninle birlikte kimseyi gönderemem. Malum, herkes kendi hayat telaşesinde."
Sertçe devam etti.
"Benim çoçuklarım beni utandıramaz biliyorsun değil mi evladım?"
Sert tutumu hala aynı şekilde devam etti:
"Benden hiçbir şey saklayamaz, sözümden çıkamaz..."
İçimden devam ettim:
'Başımı önüme eğdiremez, kendi ve aile şerefimizi zedeleyemez... Ve en esası evladım, beni çiğneyemez.'
İnsan 18 yıl işittiği şeyleri ezber ediyordu nihayetinde.
Babam lafını tamamlayıp öne doğru eğildi. Bakışları aynı olsa da ses tonu biraz yumuşadı.
"Edeple evladım... Her şeyi edeple yapmak gerekir. Aile, haysiyet ve şeref ise uğruna ölmeli, gerekirse kan dökmeli  değerlerdir."
Bakışları da yumuşadı.
Ben ise hayatımın her yeni dönemine girmeden önce işittiğim bu cümlelerin tesiri altındaydım. Pek sorgulamamam gerektiği ısrarla dikte edilmişti ilk andan beri. Zaten şu an için niyetim babamın bu konuşmalarının anlamını bulmak değildi. Şu kısacık ömrümde en ve tek istediğim şeyi gerçekleştirmekti. Aramızda saniyeler süren sessizlik beni bir çığ gibi ezse de bu konuşmayı bitirmem gerekiyordu. Çünki babam bunu beklerdi. Onun söylediklerine tatmin edici cevaplar vermemizi...
Gergin bir şekilde konuştum:
"Merak etmeyin baba, maksadım sadece okumak. Sizi üzmem... "
Kafasını salladı. Yeniden bakışları benden koptu.
"Her şeyin bir zamanın olduğunu da  unutma evladım".
Bunu hep söylerdi. Her konuşmamızın istisnasız son cümlesi buydu. Feraye ablamın dediğine göre babam vakitsiz olan her şeyden nefret ederdi. En çokta vakitsiz gönül işlerinden. Halbuki gördüğüm kadarıyla gönül işleri vakitsizliğiyle meşhurdu ve galiba böylesi de gönül işlerine en uygun olanıydı. Babam yeniden bana baktı. Hafif bir tebessüm etti, elini uzattı. Kalkıp hemen öptüm.
"Abine söyleyeceğim biletini alsın"
Kafamı salladım. Konuşmamız bitmişti. Usulca müsaade isteyip yeniden odama geçtim. Yatağıma uzandım. Sahi, size hiç kendimden ve ailemden bahsetmedim değil mi?
Ben Alaca, 18 yaşındayım. Ailemle birlikte Mersin'de oturuyorum. Uzun uzun yazılar yazmak, bir şeyler çizmek, şarkı şiir gibi ilgi alanlarım var. Ve hakkımda en önemli bilgi, ben artık bir üniversite öğrencisiyim.
Annem, Ulyana Mixayılovna ya da herkesin dediği gibi Ulya. Kendisi Kırım Türküdür. Moskova'da yaşıyormuş. Babamla tanıştıktan sonra evlenip Mersin'e taşınmışlar. Çok yetenekli bir terzidir. Babam... Babam, Ferhat Gümüş. Beyaz eşya dükkanı var. Biz beş kardeşiz. Ben son beşiğim. En büyük ablam Feraye, 34 yaşında. Evli ve iki oğlu var. Ondan sonra Merih abim. Abim 30 yaşında ve o da evli. Bir kızı var. Aşk diye bir şey varsa bu sadece Merih abime denk gelmişti. Eşi Banu'ya deli gibi aşıktı. Diğer abim Meriç, 27 yaşında. En çok onunla benzeriz. Bana en çok o, sevgisini gösterir. İkimiz de anneme benziyoruz. Çilli yüzlerimizle annemin genlerini yansıtıyoruz. O, bekar. Diğeri ise Gülnar ablam, 23 yaşında. Şu an nişanlı. Ve en son ben... 18 yıllık hayatım boyunca onları mutlu etmek için yaşamıştım. Bu güne kadar hiç sözlerinden çıkmamıştım.  Üniversite için başka şehire gitmek istedim. Artık biraz kendimle kalmak ve kendim için bir şeyler yapmak istiyordum. Herkes kendi hayatını yaşıyordu. Ablam ve abim evlenip gitmişti. Biri nişanlıydı. Meriç abim de gidecekti. Ben tek kalacaktım. Babam kuralcı, otoriter biriydi. Bizi öyle de yetiştirmişti. Kızlarının ve oğullarının hayatlarına sanki yasaklardan sınırlar çizmişti. Hiçbirimiz onun sözünden çıkmayız, çıkamayız. Ben onu çok seviyorum...çok seviyorum. Sadece... Neyse işte. 
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Saatler sonra evimiz sabahki halinin aksine oldukça kalabalıktı. Annem herkesi yemeğe çağırmıştı. Babam gecikmişti. Annem hemen onu aradı.
+Ferhat, nerede kaldın?
-Geliyorum Ulya, yoldayım.
+Tamam bekliyoruz.
Yıllardan geçse de hissedilen rus aksanıyla, güzel yüzüyle canımın içiydi... Birkaç gün sonra en çok onu özleyeceğimi biliyordum. Onunla göz göze gelince, sanki aklımdan geçenleri anlamış gibi sıcacık gülümsedi. Gözlerim dolunca bakışlarımı kaçırdım. Feraye ablam tam yanımda oturmuştu. Bendeki hüznü fark edince kolunu bana sardı. Ben de ona sarıldım. Ailem dışında kimseyle temas edemiyorum. Temastan nefret ederim. Beni korkutur. Neyse soframıza dönelim. Merih abim de diğer yanımda oturmuştu. Bizim sarıldığımızı görünce gülümsedi, elimi sıkıca tuttu.
"Akıllı kardeşim benim... Her şey çok iyi olacak."
Merih abimin söylediklerine kafamı salladım. Meriç abim ise neşeli sesiyle bize eşlik etti:
"Kimin kardeşi? Benekli'm benim"
Sahte bir kızgınlıkla ona baktım.
"Benekli ne ya? Köpek miyim ben?"
Kahkaha attılar. İsmimi Meriç abim sayesinde bulmuşlardı. Doğduğumda yüzümde yer yer kızarıklar varmış. Henüz çillerim o kadar belirgin değilmiş. Meriç abim de hep, benekleri var bu kızın, diyip dururmuş. Benekli kelimesini Alaca'yla değiştirmişler. Meriç abimin isteğiyle ismim Alaca olmuş. Ama o, hala bana, Benekli, der. Diğerleri Çilli. Bakışlarımı masada gezdirdim. Gülnar ablam annemin yanına oturmuştu. Telefondaydı. Nişanlısı Kenan'la küçük bir çekişme halindeydiler, yüz ifadesinden anladığım kadarıyla. Bizden kopmuştu. Masa kahkahaya boğulmuştu. Kalabalık aileler paha biçilmezdi. Bazen insan yoruluyordu ama yine de iyi ki varlardı.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
2 ay sonra
Çantamı aldım ve odama son bir kez baktım. 18 yıllık odamdan, tabii eskiden Feraye ablamla paylaştığım, ilk defa ayrılıyordum. Küçükken bir kere babamın anne ve babasını görmek için 1 haftalığına Manisa'ya gitmiştik. Ama o zaman da, o zaman da ve şimdiye kadar,
anlayamadığım sebeplerden sadece üç gün kalıp dönmüştük. Onun dışında hiç gitmemiştim bir yere. Gözlerim dolduğunda derin bir nefes aldım. Hadi kızım, sen başardın! Gülümsedim. Ayaklarımı sürükleyerek çıktım. Aşağı indiğimde Meriç abim çantamı alıp arabaya götürdü. Herkes vedalaşmak için bekliyordu. Gülnar ablam dolu gözleriyle bana yaklaştı. Sıkıca sarıldık.
"Seni seviyorum Çilli, kendine iyi bak."
"Sen de abla."
Ayrıldık. Merih abim ve Banu abla geldi. İkisi de sıkıca bana sarıldı. İyi dileklerde bulundu. Kızları Ayla'yı öpüp kokladım. Teyze veya hala olmak çok güzel bir histi. Feraye ablam, eniştem Orhan ve oğulları, Erhan ve Korhan da yaklaşıp sarıldı. Sıra anneme gelmişti. Gözümden birkaç damla akmıştı bile. Annemin karşısına geçtim. Nemli gözleriyle bana baktı. Kollarını açtı. Sıkıca sarıldım ona. Saçlarını kokladım, öptüm.
"Ya budu skuchat po tebe devochka..."
(Seni özleyeceğim kızım...)
Gülümsedim. Hepimize Ruscayı öğretmişti. Gizli iletişim şeklimizdi, babam pek bilmediği için böyle gizli bir anlaşma yolumuz olmuştu.
"Ya toje mama... "
(Ben de anne...)
Kendimi daha fazla dağıtmamak için hızlıca ondan ayrıldım. Yanaklarını öptüm. Gözlerimi sildim. Onlara el sallayıp dışarı çıktım. Babam arabanın yanında bekliyordu. Usulca yaklaştım.
"Hoşça kalın baba"
Elini öptüm.
"Sen de kızım, dediklerimi unutma. Seni sık sık ziyaret edeceğiz annenle."
Ona sarılmak için biraz daha yaklaştım. Elimi koluna sardım. Sanki beni anlamış gibi kendine çekip sarıldı. Gözyaşlarım yeniden akmıştı. Ellerimi korkakça sırtına koydum. Ama o, hemen ayrılmıştı... Mesafeli biriydi. Çok mesafeli... Meriç abim bana seslenince babamı arkamda bırakıp arabaya bindim. Kocaman ailemi geride bıraktım. En azından bir süreliğine. Elimi hızlıca çarpan kalbime koydum.  Sanki orada kocaman bir delik varmış gibiydi. Kocaman ailemin bile yamayamadığı bir delik...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Abimle havaalanının kafesinde oturmuştuk. Farklıydık onunla. Abim ve ablalarım da beni çok severdi ama Meriç abim başkaydı. Durgunluğum onu rahatsız ediyordu. Uzanıp ellerimi tuttu.
"Bak Benekli, bir şey olursa ilk beni arıyorsun. İkinci benekli olarak sana yardım edeceğim"
Güldüm. O, da güldü. Artık vakit gelmişti. Onunla görevlilere doğru yürüdük. Ağlamaya başlamıştım. Kafamı kaldırdığımda onun da gözlerinin dolduğunu gördüm. Beni kendine çekti, sarıldık.
"Kendine iyi bak, tadını çıkar. Canım kardeşim benim... "
Yüzümü onun göğsüne sürdüm.
"Sen de iyi ol abi. Allaha emanet olun."
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Uçak havalanınca heyecanımı unutmak adına kulaklıklarımı takıp şarkı açtım.
Nil Karaibrahimgil- Kanatlarım Var Ruhumda...
Annemi, kardeşlerimi düşündüm. Babama gelince yutkundum. Babam, bilmediğim sebeplerden kendine ve bize çizdiği sınırlarla yaşamamızı isteyen biriydi. Kızları için bazı kurallardan örnek verecek olursam:
Kolsuz, iç gösteren, diz üstü, ya da dar kiyafetler olmazdı. Topuklu ayakkabı sık tercih edilirse hemen müdahele edilirdi. Arkadaşlarımızın evlerine gidemezdik. Akşam yemeğinde herkes sofrada olmalıydı. Telefon bütün şartlarda açılmalıydı. Bunun gibi şeyler.
Erkekler için:
Saç, sakal uzatılmayacaktı. Evde atletle ya da çıplak gezmek yasaktı. Sigara, alkol yasaktı. Eve geç gelmek yasaktı.
Bu yasakları çiğnememiştik hiç. Daha doğrusu çiğneyen bir kişi olmuştu. O, da bedelini ödemişti. Bizi affetmezdi. Hata yapma hakkı hiç vermedi bize. Annem bunlara bir şey demiyor mu diye sorarsanız, cevabım hayır. Annemin büyüdüğü aile de aşağı yukarı böyleydi. Bize hep sevgi veren annem bu katı kurallar karşısında suskundu. Çünki babamın hayatını bilen tek kişi oydu.  Babam anneme deli gibi aşıktı. Ama söz konusu biz olunca anneme söz hakkı vermezdi. Peki nasıl İstanbul'u yazdın, diye sorabilirsiniz. Böyle şeylerden anlamazdı. Ben de tercihlerimde hiç Mersin'i yazmamıştım. Kendim için, ilk defa onu kandırmıştım. Hüzünle iç çektim. Bunları düşünmeyi bırakmalıydım... Heyecanımın geçtiğini anlayınca yolculuğun tadını çıkarmak için daha rahat oturdum. Gözlerimi kapattım. Şarkımı başa sardım.
Ruhumun kanatları az da olsa özgürdü artık...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Şu an yeni evimin salonunda oturmuştum. Ev arkadaşım bile vardı, Dilan abla. Yüksek lisans öğrencisiydi. Bunları Mersin'deyken halletmiştim. Dilan abla iki tane çayla geri döndü. Ben şimdiden ailemi özlemiştim... Gözlerim yeniden doldu. Dilan abla neşeli sesiyle konuştu:
"Nasıl sevdin mi odanı falan?"
Gülümsedim.
"Bilmem... Güzel gözüküyordu."
Ellerimi tuttu.
"Merak etme, alışacaksın. Ben de ilk geldiğimde senin gibi hissediyordum. Sonra alıştım. En çok da Alp'le tanıştıktan sonra."
Bakışlarımı yüzüne çevirdim.
"O, kim? Akraban mı?"
Güldü.
"Hayır, sevgilim. Aslında burada birlikte yaşıyorduk ama onun kız kardeşi de üniversiteyi kazanınca birlikte ev tuttular."
Sevgiliyle aynı evde yaşamak mı? Ben, babam duyar, diye düşünmekten kalp krizi geçirirdim herhalde. Şartlarınız farklı Ala ve sen bu kafada biri değilsin. Neyse ne. Birbirimizden farklı olduğumuz bariz belliydi.
Biraz daha sohbet ettik. Ben yeni odama geçtim. Eşyalarımı ve kıyafetlerimi yerleştirmeye başladım. Daha sonra yatağıma uzandım. Yanımda getirdiğim kitaplarımdan aldım ve okumaya başladım.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Telefonumun sesiyle gözlerimi açtım. Uyuyakalmıştım. Annem aramıştı. Ona kısa bir mesaj attım. Telefonumu bıraktım, ayağa kalktım. Karnım da baya bir acıkmıştı. Odadan  çıktım. Dilan abla mutfaktaydı. Beni görünce gülümsedi. Sebzeleri yıkıyordu. Geçip tezgahın etrafındaki sandalyeye oturdum.
"Kuzum ben sebze sote yanına da pilav düşündüm. Yersin değil mi?"
İştahla çiğ olan sebzelere baktım.
"Yerim"
Önüme aldım ve doğramaya başladım. Dilan abla bana döndü.
"Nasıl hissediyorsun? Daha iyi misin?"
Omzumu çektim.
"Bilmem, alışacağım herhalde."
Kafasını salladı. Belki de en iyisi buydu. Neticede yaz tatilinde yine birlikte olacaktık. Buna ihtiyacım vardı. Sadece babamın çizdiği sınırlarda yaşamak en sonunda beni bıktıracaktı. Onları özlesem de böylesi iyiydi.
Ruhumun kanatlarının özgür olma isteği özlemime galip geliyordu...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 11, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kapkan🤍Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin