Aradan tam bir hafta geçmiş ve Felix sabırsızlıkla beklediği kitabının yeni bölümü için soluğu kitapçıda almıştı. Nefesini tutup heyecanını dizginledikten sonra titrek elleriyle kapıyı yavaşça açarak içeri girmiş, her zamanki rafa doğru bağımsız bir şekilde yönlenen adımlarına itaat etmişti. Adımları durduğunda, görmüş olduğu görüntü karşısında gözlerinin pırıltısı sönmüş, hayal kırıklığı ve şaşkınlık anında tüm vücudunu esir almıştı. Karşısında durduğu rafta kendi okuduğu kitap yerine başka bir kitabı görmenin gerçekliğini o an idrak edememişti. Hızla gözlerini kapatmış, derin nefesler alarak gördüklerinin bir hayal olmasını dilemişti. Sakinleştiğini umduğu düşüncesiyle gözlerini tekrardan açtığında biraz önceki görmüş olduğu aynı manzara yerli yerinde duruyordu. Değişen bir şey yoktu. Bozulan morali ile birlikte hızlı hızlı geldiği kitapçıdan yavaşça çıktı. Geçen hafta yayınlanan son bölümünün kitabını kaybetmesi üstüne bu da eklenince tamamen dağılmıştı.
Şu an ne için üzüldüğünü bile bilmiyordu. İçinde oluşan anlamsız sıkıntı her geçen saniye gittikçe daha da artıyordu. Yazarı şimdiye kadar her hafta bölümünü yazıp, yayınlamıştı. İlk defa bölüm yayınlamadığına şahit oluyordu. Bu durum fazlasıyla moralini bozmuştu.Yavaş yavaş çiseleyen yağmurla birlikte bir süre anlamsızca dolaştı sokaklarda. Londra'nın kasvetli havası içinde oluşan bunalımla eşdeğerdi. Saçma bir ruh haline bürünmüş olmanın verdiği duygularla canını iyice sıktıktan sonra zihnini boşaltmak için gittiği yere konumlandırdı adımlarını. Uçurumun kenarına.
Yağmurun artan hızıyla birlikte adımlarını hızlandırıp bir an önce varmak istediği yere ulaşmak istedi. Yağış nedeniyle patika yolda oluşan çamur ise Lee Felix'i gittikçe zorluyordu. Nefesinin ve gücünün tükendiğini hissedip duraklamaya karar verdi. Öyle ki adımlarını durdurur durdurmaz kısa bir öksürük krizine girdi. Öksürüğü düzene girip, biraz soluklandıktan sonra yavaş yavaş ilerlemeye devam etti patika yolda. Adımlarının yavaşlamasıyla yağmurda yavaşlamaya karar vermiş gibiydi. Bu duruma gülümsemeden edemedi. Az önceki telaşımda neydi öyle diye geçirdi içinden.
Nihayetinde hedefine ulaştığında hissetmediği nefesini bıraktı. Ellerini dizlerine koyup eğilerek soluklarını düzene soktu. Kafasını kaldırdığında karşısında gördüğü boşlukla gülümsemesi genişledi. Kollarını açıp başını gökyüzüne doğru kaldırarak, hafif yağan yağmurun yüzüne inmesine izin verdi. Gözlerini kapatıp çillerine düşen her yağmur damlasının sesini dinledi. Sinesine ve toprağa işleyen yağmurun, zihnine doluşan kalabalığı alıp götürüşünü hissetti. Yüzüne çarpan ıslaklığın azalmasıyla gözlerini açtığında yağmurun durmaya yakın olduğunu gördü. Gözlerini karşısındaki boşluğa dikmesiyle yağmurun alıp götüremediği düşüncelerinin çoğunu fırlattığını hayal etti. Kafasını sağa sola sallayıp ıslanmış yüzünü iki eliyle sıvazladı. Az da olsa dinlenmiş hissediyordu. Tam olmasa da zihninin boşaldığına biraz olsun inanmak istedi. Rahatlamış olmasını inkar edemezdi ama. Gerçekten hafiflediğini hissetti. Zaten buraya da bunun için gelmemiş miydi? Ne zaman kafasının içinde bir karmaşa bir yoğunluk olsa soluğu karşısında boşluk olan bu uçurumun kenarında alırdı. Düşüncelerini boşluğa fırlatır, kaybolmuş kendini bulmuş gibi hissederdi. Şu anda olduğu gibi. Daha sonra hep olacağı gibi.
Saate baktığında akşam olmak üzereydi. Havanın kapalılığından vaktin ne olduğunu anlayamamıştı. Ne zamandır burada olduğunu da bilmiyordu. Bu uçurum kenarının zamanı yuttuğuna da inanıyordu. Her ne kadar biraz daha kalmak istese de yeni ev arkadaşının ortalığı ayağa kaldırmaması için ayaklandı. Tanışalı bir hafta olmasına rağmen yıllardır tanışıyor hissini ilk günden anlamıştı. Daha fazla merak ettirmemek için hızla yola koyulurken gelen sesle irkildi. Sesin geldiği yöne doğru yöneltti adımlarını. Bir ağacın arkasından işittiğine kanaat getirerek ürkek adımlarla yavaş yavaş ağacın yanına gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-man with the red umbrella | -changlix
Fanfictionyağmurlu bir günde görmüştü onu, kırmızı şemsiyesinin altında.